Ankara, Kızılcahamam ilçesine bağlı Ankara-Çerkeş karayolu üzerinde, sırtını "ÇEYİL" meşeliğine dayamış, sol tarafında heybetli Işık Dağı, sağ tarafında Büyük Asar dağı bulunan, suyu; kuzpınar, hambarkaya ve arduçtan gelen; asırlık "TEKNE ÇAMI" ile kökleri Orta Asyaya dayanan, ayrıldığında insanın içine bir burukluk ve ateş düşüren, o tadına doyulmaz Gövel Suyu olan bir "ANADOLU KÖYÜ'DÜR."
Köyümüzü; hiç görmeyen, bilmeyen, kimseyi tanımayan, bir köyünün olduğunun farkında olmayan, biz kimlerdeniz, kimlerle akrabayız gibi şeyleri bilmeyen köye gelsin.
Arefe günleri ve Cenazelerde muhakkak gayret gösterip köye gelmeye çalışalım.
Bayram günleri de köye gelelim, akraba, komşu, hısım kavim ziyareti ile kabristan ziyareti yapıp dönelim olur mu.? olur.



ÇITAK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ÇITAK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Mayıs 2023 Salı

TEKNE ÇAMI İLE İLGİLİ CİMERE YAZILAN

 Ankara Kızılcahamam Yukarıkese mahallesinin hemen arkasında Gökçe mevkii üst tarafında bulunan yerde "Tekne Çamı" adı ile aynı yerde bulunan Asırlık bir Çam ağacı bulunmaktadır.

Asırlık Ağacın kökleri, dalları zaman zaman insanlar tarafından acımadan kesilmekte, dibinde ateş yakılmakta, tarihi eser kazısı yapılmakta ve ağacın sıkı sıkıya sarıldığı kayalıklar da mezar taşı için kırılmaktadır.
Kızılcahamam Kaymakamlığı nezdinde "Bu ağaç biyolojik çeşitlilik ve ekolojik denge için doğaya bırakılmıştır" tabelası dışında herhangi bir koruyucu önlem yoktur. Atalarımızdan bize miras kalarak efsanelerini dinlediğimiz bu ağacın, gelecek nesillerimize efsane bir miras olarak bırakmak istiyoruz.
Lütfen bu Asırlık Çam ağacının incelerek "Anıt Ağaç" statüsünde değerlendirilmesini, arz ederim.

NOT: Konu ile ilgilenildiği takdirde kendi aracımla mevcut ağacın bulunduğu yere sizleri götürüp getirebilirim.

el cevap: 
            08.03.2023 13:47 tarihinde internet üzerinden başvuru alındı.
 08.03.2023 13:47 tarihinde CİMER tarafından ÇEVRE, ŞEHİRCİLİK VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BAKANLIĞI tarafına sevk edildi.
BU ANIT AĞAÇ BÖYLE KORUNABİLİR Mİ






KÖYÜMÜZÜN ÇEVRESİNDE ÇIKARTILACAK MADENLERLE İLGİLİ İTİRAZ DİLEKÇESİ

  


ANKARA İLİ KIZILCAHAMAM KAYMAKAMLIĞINA

KIZILCAHAMAM / ANKARA

 

İLGİ : E-53430385-220.02-4701396  sayılı Valilik yazısına Kaymakamlığın 2742 derkenar havaleli yazı

KONU :          Ankara Valiliği Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü'nün E-53430385-220.02-4701396  sayılı yazısına Kaymakamlığınızca 05/10/2022 tarih, 2742 derkenar havaleli yazı ve ekindeki ilandaki  Benkar Madencilik tarafından çıkarılacak olan  Bentonit ve Kömür madenlerinin aranması ve çıkarılması sırasında oluşabilecek olumsuz etkilerden etkilenmemek için beyanlarımdır.

Ankara Valiliği Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü'nün E-53430385-220.02-4701396 sayılı yazısına Kaymakamlığınızca 05/10/2022 tarih, 2742 derkenar havaleli yazı ve ekindeki ilanı öğrenmiş bulunmaktayım. Bu yazıya istinaden öncelikle Benkar Madencilik tarafından çıkarılacak olan Bentonit ve Kömür madenlerinin aranması ve çıkarılmasına itiraz ediyorum. Benkar madencilik tarafından maden aranması ve çıkarılmasını kabul etmemekle beraber maden arama ve çıkarılması sırasında oluşabilecek olumsuz etkiler için yapılacak olan ÇED toplantılarından bilgilendirilmem, ÇED toplantılarına katılmam, maden çalışmalarından dolayı maddi ve manevi mağdur edilmemem, İğceler, Yukarıkese, Yukarıçanlı ve Hıdırlar mahallerindeki adıma kayıtlı ve ortağı bulunduğum diğer taşınmazlar üzerindeki her türlü hakkımın saklı tutulmasını istiyorum.

İtiraz dayanaklarım;

1) 29/07/2002 tarihli 31907 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin Birinci Bölümündeki Madde 4-(1) ün (b), (h), (o), (s), (t), (u) bentleri, Madde 4 (aa) bendi, Madde 6 nın (b) bendi, Madde 8 in (4) bendi, Madde 9 un (1), (2), (3), (5) bentleri, Madde 11 in (3), (4) bentleri, Madde 17 nin (1) bendi uyarınca duyarlı bölgede bulunmam

2)  2872 Sayılı Çevre Kanunu ve İçme-Kullanma Suyu Havzalarının Korunmasına Dair Yönetmeliğe dayanılarak çıkarılan 29.12.2021 tarih 3713451 sayılı "Bakanlık Olur"ları ile 10.01.2022 tarihli yerel gazetelerde yayınlanarak yürürlüğe giren ASKİ kararında ÇED 1 ve ÇED 2 alanlarının Su havzası kapsamında bulunması

3) Her ne kadar Benkar Madenciliğin hazırlattığı PTD dosyasında olumsuz etkilerin azaltılacağı yazılsa da yıllık 20000 ton bentonit ve yıllık 20000 ton kömür madeninin aranması, çıkarılması ve taşınması sırasında yarılma, çökme, deprem oluşabilir, toz bulutları, gürültüler, çevre kirliliği ve gürültü kirliliği oluşturacaktır.

4) ÇED 2 alanı 15095 hektar ormanlık alanda 45 adet yarma noktası açılması demek, 15095 hektar ormanın (oksijenimizin) yok olması, demektir.

     Her türlü maddi ve manevi zararlarımın giderilmesi, her türlü haklarımızın saklı tutulması esasen Bentonit ve Kömür çıkarılması istenen bu bölge İğceler, Hıdırlar, Kasımlar, Yukarıkese ve Seyhamamı kaplıcaları, Yukarıçanlı, Belpınarı, Salın, Yağcıhüseyin, Beşkonak, Kavaközü, Süleler, Ayvacık, Bulak, Kızılcaören, Güvem, Başköy deresi ve köyleri, Acısu deresi ve köyleri olmak üzere İğceler Kasımlar köyü hudutlarında bulunan bu bölge hem hudut olarak hem de yarma noktaları olarak Hıdırlar köyü ile iç içe, yerleşim alanına da takribi 200 metre, Yukarıkese köyü hududunda bir ucundan köy yerleşim alanına 300 metre, bir diğer ucu Sipahiler’den takribi 1,5-2 km, Yukarıçanlı köyüne yine kuş uçumu takribi 1,5-2 km, Belpınar köyüne 2,5-3 km, Salın köyüne kuş uçumu 5 km, Beşkonak köyüne yine kuş uçumu 4-5 km, Kavaközü köyüne 2 km, Seyhamamı Kaplıcalarına 5 km, Güvem beldesi, Ayvacık ve Bulak köylerine de takribi 7-8 km mesafede olduğu, yarma noktaları itibariyle de tüm bu köyler ve civar köyler birebir etkilenmekte olduğu da ortadadır. 

    Tüm Kızılcahamam’ın havasını suyunu tarım ve hayvancılığını etkileyecek bir alandır. Bu bölgenin yarıçapı sadece 10 kilometre içinde kalan 30’un üzerinde köy ve yerleşim yeri bulunmakta Kızılcahamam’a da takribi kuş uçumu 15 kilometredir.

    Burada yapılacak bir madencilik araması çalışmaları sadece birbirine kuş uçumu 1 ila 3-5  kilometre mesafede olan köylerin halkını, havasını, suyunu, tarımını, hayvancılığını etkilemeyecek bu bölgedeki madencilik çalışmaları Ankara’nın temiz havasını, oksijenini sağlayan ormanlarımızı, tamamen Ankara’nın içme ve kullanma suyunu, tarımımızı ve hayvancılığımızı da sona erdirecektir. 

    En önemlisi de Ankara’nın içme suyu havzası olan bu bölgemizin tüm Kızılcahamamızın ve köylerine, Çamlıdere ve köylerine, Bolu ili Gerede ve köylerine, Çankırı ili Çerkeş ilçesi ve köylerine özellikle Yumaklı, Saraycık’tan başlayarak Dereköy, Kadıköy, Halkaun Dikenli’ye kadar olan köylerine, bu bölgenin kuraklaşmasına, çoraklaşmasına, ormanlarının azaltılmasına ya da kurumasına sebebiyet verecek yer üstü Güneş Enerjisi(GES) ve Rüzgar Enerjisi(RES) ile  tabiatı kirletecek fabrikalar yanı sıra yeraltı maden arama işlerine Bentonit ve Linyit veya başka hiçbir maden işletme ruhsatının verilmemesi, işletilmemesi bizim bu bölgemizin olduğu gibi tüm Ankara’nın içme suyu olan takribi 10 kilometre altında Eğrekkaya Barajı, Akyar Barajı, Kurtboğazı Barajı, Çamlıdere Bayındır Barajı ve Gerede Barajları Ankara'nın içme kullanma suyunu karşılamaktadır. 

    Bu saydığımız havzanın dışında Ankara'nın içme ve kullanma temiz su ihtiyacını karşılayacak, hiçbir bölge ve havza bulunmamaktadır. Dünyamızda ve ülkemizde iklim krizinin yaşandığı bu çağımızda, bu yüzyılımızda tüm Kızılcahamam ve köylerinde, Çamlıdere'de, Gerede'de ve Çankırı Çerkeş bölgesinde tabiatına, ormanına, merasına biz sahibi olduğumuz arsalarımıza , tarlalarımıza, yaylalarımıza, tarım alanlarımıza, otlak yerlerimize, Ankaranın akciğeri olan ormanlarımıza, hazineye ait arazilere yer altı ve yerüstüne bu tür hiçbir yatırım yapılmaması bizlerin ve tüm Ankara’nın temiz hava, temiz su, temiz gıdaya ulaşma ve yaşam hakkının korunması ve sağlanması için vazgeçilmez bir gerçek olduğu bilinmelidir.Saydığımız tüm bu bölgenin ve Ankara’nın başka bir su kaynağından içme ve kullanma suyunu karşılama imkanı kesinlikle yoktur. 

    Her türlü enerjinin ve madenin, Bentonit, Linyit ve diğerlerinin başka bir kaynaktan ve başka bir şekilde karşılanması mümkündür ancak SUYUN BİR ALTERNATİFİ YOKTUR, tüm Ankara’nın içme ve kullanma suyunun bir başka kaynaktan kullanılma imkanı yoktur. Kısacası suyun ve su ihtiyacının bir başka şekilde karşılanma imkanı yoktur.

    Geçmişte 10-15 yıl önce (2008) bu bölgemizde kuraklık olduğunda, barajlarımızın suyu kuruduğunda, Ankaramızın içme suyunun Kızılırmak’tan karşılanması yoluna gidilmiş, Kızılırmak’ın ağır metal içeren suyunun ne kadar arıtılırsa arıtılsın özellikle yeni yapılmış binalarda galveniz boruyla yapılan tüm bina içi tesisatları, musluk ile bataryaları çürütmüş, çamaşır ve bulaşık makinalarını bozmuş, Ankara halkına ve kamuya milyarca lira hasar açmış ve vazgeçilmiştir. 

    Bu suyu kullanan bizlerde ne tür bir hasar açtığı veya hastalık verdiği hakkında hiçbir açıklama ve araştırma bulunmamaktadır. Bu gerçekten haraketle köyümü, kentimi, insanını, ülkesini, vatanını seven, hakkını hukukunu koruyan, ömrünün büyük bir bölümünü kamuda ve bürokraside geçirmiş 48 yıllık bir mühendis olarak edindiğim bilgi, tecrübe ve araştırmalarım neticesinde yapılan inceleme ve değerlendirmelerimde; 

    Söz konusu bölgenin, İlimize içme ve kullanma suyu temin edilen Eğrekkaya Barajı uzun mesafeli havza koruma alanında, yerleşik alanı dışında yer aldığı tespit edilmiştir. Kurtboğazı-Eğrekkaya-Akyar Barajı Havzaları için havza koruma planı ve özel hüküm belirleme çalışması gerçekleştirilmiş olup hazırlanan koruma planı ve özel hükümler 29.12.2021 tarih ve 3713453 sayılı bakanlık onayı doğrultusunda 10.01.2022 tarihinde yerel gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. 

    Bu proje ile su kaynaklarının koruma planları belirlenmiş olup, havzanın mevcut durumu (jeoloji, hidrojeoloji, hidroloji, imar vb.) ortaya konmuş, gelecekteki nüfus projeksiyonları hesaplanmış, yeraltı ve yüzey suları açısından havzadaki hassas bölgeler belirlenmiştir. Söz konusu koruma planının 44. maddesinde “Havzalar genelinde hazineye ait alanlarda ve orman içi kadastral boşluklar ile orman içi tanımsız alanlarda, ağaçlandırma faaliyeti yapılır.” hükmü ve ASKİ Havza Koruma Yönetmeliği İkinci Bölüm Madde 3’de “İçme ve kullanma suyu temin edilen su kaynaklarının kirlenmesine, miktarının ve su veriminin azalmasına, rejimin bozulmasına neden olacak hiçbir faaliyete izin verilmez.” Hükmünün yer aldığı yine 16 hektarlık ÇED Alanı içerisinde tapulu şahıs parselleri, orman mülkiyetinde parseller ve mera tescilinde parseller bulunmaktadır. 

     Bu parsellerde çalışma öngörülmemekle birlikte ileriki yıllarda bu parseller içerisinde çalışma yapılması söz konusu olduğunda tarım arazileri ile ilgili olarak “5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu”, mera arazileri ile ilgili olarak “4342 sayılı Mera Kanunu” hükümleri dahilinde Ankara İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü’ne, orman arazileri ile ilgili olarak 6831 sayılı Orman Kanunu hükümleri dahilinde Ankara Orman Bölge Müdürlüğü’ne başvuru yapılarak gerekli yasal izinler alındıktan sonra çalışma yapılacaktır. 

    Hazine arazileri ile ilgili olarak ise yetkili kurum olan Milli Emlak Genel Müdürlüğü’ne, gerekli başvurular yapılarak gerekli tüm izinler alınacak olup, gerekli izinler alınmadan faaliyete başlanılmayacaktır." ibaresine istinaden, yapılması planlanan faaliyet alanının ilimize içme ve kullanma suyu sağlayan Eğrekkaya Barajı uzun mesafeli koruma alanında kalması sebebiyle, Kurtboğazı-Eğrekkaya-Akyar Baraj Havzaları Özel Hükümleri ve Koruma Planı Madde 42: "Havzalar genelinde mevcut orman alanlarının korunması esastır ve bu alanlarda yapılacak olan silvikültür çalışmaları tür çeşitliliğini azaltıcı nitelikte olamaz." ve Madde 43: "Havzalar genelinde mevcut orman alanları, mera arazileri ile İl Tarım ve Orman Müdürlüklerince tarımsal niteliği korunacak alan olarak belirlenen araziler üzerinde tarımsal amaçlı yapı haricinde herhangi bir yapı yapılamaz." amir hükümlerine tabii olduğundan, söz konusu hükümler doğrultusunda bahsi geçen projenin uygulanması mümkün ve  uygun olmayacaktır.

    Yukarıda arz ve izah etmeye çalıştığım hususların yanı sıra, ilgili kanun ve yönetmeliklere , Ankara Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü yazılarında belirtilen görüşlere, ASKİ Genel Müdürlüğü’nün ve Kızılcahamam Belediye Başkanlığı’nın uygun değildir görüşleri de dikkate alınarak bahsi geçen projenin uygulanması mümkün ve uygun olmayacağından durdurularak reddedilmesini istiyor, talep ediyor ve tüm bu köyler ve Ankaralılar olarak da bekliyoruz. 

    5,5-6 milyon Ankara halkının temiz içme ve kullanma suyu, temiz hava ve temiz gıdaya ulaşma ve yaşam hakkının korunmasını istiyor, talep ediyor ve kayıtsız şartsız bekliyoruz. Birlikte bir empati yapalım, Ankara’da bir iki ay değil sadece 3-5 gün içme ve kullanma suyunun kesildiğini bir düşünelim; evlerimizde, işyerlerimizde, lokantalarda, restoranlarda nasıl bir yaşamla karşı karşıya kalacağımızı da düşündüğümüzde susuz bir hayatın mümkün olmadığını ve olamayacağını, suyun vazgeçilmez olduğunu, her şeyin bir alternatifinin olduğunu ama suyun bir alternatifinin olmadığı gerçeğini yaşamış, anlamış ve öngörmüş oluruz.

     Bunu düşünmeye ve bu empatiyi yapmaya devlette, kamuda, özellikle yetkisi, sorumluluğu olan teknik kişilerle, karar alıcı ve karar vericilerin özellikle de idari yargı organlarındaki hakimleri de bu hususları dikkat alarak karar vermeye davet ediyorum. Tüm bu hususlar çerçevesinde de bahsi geçen projenin uygulanmasının mümkün ve uygun olmayacağını, söz konusu projenin uygulanmasının durdurulmasını, iptal edilmesini istiyor ve talep ediyoruz.

    Ayrıca yine Yukarıkese köyü hudutlarında, Yukarıçanlı köyü hudutlarına 200 metre mesafede Karaçolu ve Balabaz mevkiinde izinsiz ve ruhsatsız sondaj çalışmaları yapılan çalışmalarından durdurularak taleplerin reddedilmesini, 

    Yine Yukarıkese köyü Seyhamamı sınırları ile Ayvacık köyü sınırlarının bitiştiği yerde orman alanı ve 101 ada 1 parselde yapılan maden aramacılığının durdurularak reddedilmesini,

    Yine Alveren köyünde izinsiz ve ruhsatsız olarak yapılan maden aramacılığı ile ilgili kazı çalışmalarının da durduralarak reddedilmesi hususlarında Kızılcahamam Kaymakamlığınca da gerekli işlemlerin yapılmasını da istiyor, talep ediyoruz .

    Ayrıca Kızılcahamam ilçemizin Çeltikçi beldesi Mahkemeağacı bölgesi, İka Maden A.Ş tarafından yapılan Linyit arama projesinin de yukarıda arz ve izah ettiğimiz üzere aynı gerekçelerle uygun olmayacağından reddilmesini istiyor ve talep ediyoruz.

    Bir diğer dilek, önerim ve beklentim de Ankara’nın içme suyu havzası olan bu bölgemizin, Tüm Kızılcahamam ve köyleri, tüm Çamlıdere ve köyleri, Gerede ilçesi ve köyleri ile yazıda bahsettiğimiz Çerkeş ilçesi ve köylerinden bu tür hiçbir ruhsatlandırma işleminin yapılmamasını, başlatılmamasını ve hassasiyet gösterilmesini istiyor ve bekliyoruz. 

Yukarıda arz ve izah ettiğim hususların dikkate alınarak talep ve isteklerimizin karşılanacağı inancı ile en derin saygılarımı sunuyorum. 25.10.2022

Yukarıkese ve İğceler köyü halkından

                    Kazım SARI

 

Adres : Yukarıkese Mah. Kızılcahamam ANKARA

           TC: ***********

GSM: ************

E-mail: **************



Bilgi ve Gereği İçin Dağıtım:

1-Kızılcahamam Kaymakamlığına

2-Ankara Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğüne

 


önemli not:

tarafımca Kazım Sarı bey haricinde cimere konu ile ilgili yapmış olduğum şikayet dilekçesinin cevabı

Söz konusu şikayet hususlarının daha önce de Müdürlüğümüze hem şikayet sahipleri hem de Kızılcahamam Kaymakamlığı tarafından ulaştırılmış olduğu, projenin ÇED-1 alanının topoğrafyasının eğimli olduğu, mücavirinde akar derenin ve konut, hayvancılık faaliyetlerine ilişkin yapıların, proje ait ÇED 1 alanının batı yönünde 210 m mesafede İğceler Köyünün, ÇED-2 alanın batı yönünde 240 m. mesafede Kasımlar köyünün bulunduğu tespit edilmiş olup, faaliyetin çevreye ekolojik dengeye etkisinin detaylı hazırlanması, ASKİ Genel Müdürlüğü ile Kızılcahamam Belediye Başkanlığı’nın görüşlerinin olumsuz olması, faaliyet için üretimden dolayı nakliye yolu güzergâhı üzerinde kamyonların çalışmasının trafik yoğunluğunu ve yolun tozlanma etkisini artırması sebebiyle doğal çevre ve yöre halkı üzerinde çevresel baskı yaratacağı ve tüm bu hususlar doğrultusunda ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile yöre halkının da görüşlerinin alınması gerektiği, tarafımızca çevresel etkilerin daha detaylı incelenmesi sebebiyle söz konusu proje için ÇED Raporu hazırlanması gerektiği kanaatine varıldığından Valiliğimizce “ÇED Gereklidir” kararı verilmiş olup, bu karar ile "ÇED izni" olarak tabir edilebilecek izin verilmemiş olup, bundan sonraki süreçte daha kapsamlı olarak ÇED Raporu hazırlanıp Bakanlığımızca sürecin tekrar değerlendirileceği hususunda bilgilerinizi ve gereğini rica ederim.



 

SEVGİLİ YUKARIKESE KÖYLÜLERİM VE SİZ DEĞERLİ ÇEVRE KÖYLÜLERİME

DUYURUMDUR. 

        23 Ağustos 2022 tarihli sizlere müjdelediğim yazımda belirttiğim gibi, köyümüz Ardıç meramızın bir özel şirket tarafından GES güneş tarlası yapılması, elimizden alınması sürecini hiç nefes almadan takip ederek, 17 Ağustos 2022 tarihli Mera Komisyonunun gündeminden geri çektirerek durdurduğumuzu sizlere müjdelemiştim.         Gerek prosedürün tamamlanması gerekse sürecin tamamen sonlandırılması için 31 Ağustos 2022 tarihli Mera Komisyonu'nun gündemine alınıp reddedilmesini planlamış ve öngörmüştüm, ancak Mera Komisyonun gündemine alınmaması üzerine bir sonraki Mera Komisyonunun gündemine alınması, reddedilmesi için de görüşmelerimi yaptım, temaslarda bulundum.7 Eylül 2022 tarihli Ankara İl Mera Komisyonu'nun gündemine alınarak reddedilmek suretiyle de sürece son noktanın konulmasını da sağlamış olduk. BU SON GELİŞMEYİ DE SİZLERE MÜJDELİYORUM. 

        Bu yaptıklarımızla sadece Ardıç meramızı değil köyümüze ait tüm meralarımızı Çıkrık dahil kurtarmış olduk. Diğer meramızla ilgili dosyaların da hazırlanmış ve ilgili yerlere verilmiş olduğunu biliyorduk hepsini kurtarmış olduk.     

    Ben bu çalışmamla sadece Ardıç meramızı ve köyümüze ait meraları kurtarmadım, yöremizdeki 17 köye ait meraların da güneş enerji sisteminin kurulmasını önlemiş kurtarmış oldum. Şöyle ki yöremizdeki Yukarıkese köyümüz dahil Yukarıçanlı, Belpınarı, Salın, Yağcıhüseyin, İyceler, Hıdırlar, Kasımlar, Süleler, Kavaközü, Beşkonak, Ayvacık, Bulak… köylerinin meralarını da kurtarmış olduk. 

        2013 yılında yöremizdeki 17 köy muhtarından Kızılcahamam Kaymakamlığınca meralarımıza güneş enerji sistemi (GES) kurulması ile ilgili imza attırılarak izin alındı ve sürec bu noktaya geldi, Eğer bu girişimi engellemeseydik silsileler halinde devamı gelecek ve buralara da Güneş enerji sistemleri kurulacaktı bu planlanmış bir projeydi, bizim Ardıç meramızdan sonra bu 17 köyümüzün meralarına güneş enerji sisteminin kurulmasının da yolu açılacaktı. 

        Biz bunu önlemiş ve önüne geçmiş olduk. Bu gurur bana ve hepimize yeter. 23 Ağustos 2022 tarihli müjdeler olsun yazımda sizlere belirttiğim gibi köyümüzde bir toplantı yapıp bunu şölene çevirmek için toplanacaktık.         

        Ancak bela geliyorum demez gelir, yine köyümüzün Seyhamamı mahallesi Şerbetçi mevkii ile ilgili bir kiralama talebinde bulunulduğu haberi bana verildi. Yine hemen faaliyete geçtim görüşmelerimi temaslarımı kurdum. 

        Biz meralarımızın kurtarmanın sevincini, heyecanını, mutluluğunu, gururunu yaşarken bunu sizlerle paylaşırken, köyümüze ait Seyhamamı Mahallesi'ndeki Şerbetçi mevkiindeki hazineye ait arazinin 49 yıllığına kiralanması ile ilgili özel bir şirketçe talep yapıldığı ve bu taleple ilgili olarak da ilgili kurum kuruluşlardan görüş istenildiği bilgisini alır almaz, ben tüm dikkatimi günümü ve zamanımı bu işin engellenmesi talebin reddi üzerine yoğunlaştırdım, temaslarımı görüşmelerimi hiç ara vermeden yaptım ve bu talebin reddedilmesi hususunda taleplerimi isteklerimi sıraladım. 

        Şerbetçi mevkiinde 49 yıllığına kiralanması istenen hazineye ait arazinin kiralanması ile ilgili talebin işlemlerinin reddi için Sayın Bakanım Murat KURUM'la ve ilgili kurum ve kuruluşlarla tek tek irtibat kurdum, temas kurdum, görüşmelerimi yaptım ve nihayet 30 EYLÜL 2022 ( BUGÜN) İTİBARİ İLE DURDURULDUĞUNU VE KİRALAMA TALEBİNİN REDDEDİLMESİNİN SAĞLADIĞIMIZI SİZLERE MÜJDELİYORUM HEPİMİZE HAYIRLI OLSUN. 

        Çok sevinçliyim, heyecanlıyım, mutluyum gururluyum köyümüz meralarının da hazine arazilerinin de köyümüzün tabiatını, yaylasını, ormanını da korumuş olmaktan, köyümüzün de köy olarak kalmasını sağlamış olmaktan çok mutluyum.                 Biz bu arada bu sevincimizi, heyecanımızı mutluluğumuzu, gururumuzu paylaşmak için de sizlerle bir araya gelmek ve bunu bir şölene dönüştürmek için Eylül ayı başlarında bir piknik ve toplantı yapmayı planlamış öngörmüştüm ancak Seyhamamı mahallemizdeki hazineye ait arazilerin kiralanması işi ortaya çıkınca, ertelemek ve bu işi de bertaraf ettikten sonra bir araya gelmeyi uygun görmüştüm.             Ancak sürecin uzayıp bugünlere gelmiş olmasından dolayı da bir toplantı yapmadan sizlere tüm bu hususları bu mesajımla duyurmak müjdelemek istedim hepimize hayırlı olsun. 

        Bizim köylerimiz için vazgeçilmez olan, olmazsa olmaz olan meralarımızın, hazine arazilerimizin, yaylalarımızın, tabiatımızın korunmasıdır. Bunu da ne mutlu bana ve bizlere sizlerden aldığım güçle yaptık. BU BİZİM KÖYÜMÜZ VE KÖYLERİMİZ İÇİN MİLATTIR, bu vesileyle ile bizim de çocuklarımıza torunlarımız dahil gelecek nesillerimize anlatacak bir hikayemiz ortaya çıkmıştır. 

        Bu sevinci herkesin birbiriyle paylaşmasını diliyor istiyorum. Bu sevinci heyecanı mutluluğu gururu duyan, hisseden herkese ve paylaşan tüm köylülerimize teşekkür ediyorum. Bu sevinci, gururu, heyecanı ve mutluluğu duymayan, görmemezlikten gelen, paylaşmayan hiçbir Yukarıkese köylü, köyünü seviyor diyemem. 

        Olsa olsa o tür insanlar içimizde varsa, ki ben olmayacağını düşünüyorum, sadece bencilce kendilerini seviyor olsalar gerektir. 

        Ne mutlu biz Yukarıkese köylülere, ne mutlu bizlere ve civar köylülerimize, ne mutlu ata toprağına köyü'ne ve özüne sahip çıkanlara, birlik ve beraberliği tesis etmenin gayretinde olanlara, geçmişine ve geleceğine sahip çıkanlara... 

        Biz biliriz ki köy vatandır, vatan sevgisi köyden, köyümüzden başlar Mîsâk-ı Millî hudutlar dahilinde de doruğa çıkar. Köyümüze sahip çıkmanın onurunu gururunu yaşamaktan sevinç duyuyoruz, bu süreçte benim talep ve isteklerime cevap vererek çözümünü gerçekleştiren benim ve köyümüzün yanında duran Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Sayın Murat KURUM’a ,Sayın Cumhurbaşkanımızın Özel Kalem Müdürü Büyükelçi Sayın Hasan DOĞAN'a teşekkürlerimi sunuyorum. 

        Yine köyümüze ait kullanılmayan ilkokulumuzun Milli Eğitim Bakanlığınca her ilçede 5 ilkokulun yaşam merkezi olarak düzenlenmesi işinin fikir babası olarak köyümüz muhtarı Şahin BÖLÜK’le birlikte Kızılcahamam Belediye Başkanlığımızca tüm dış cephe ve iç cephe onarımlarının, boyalarının, tamiratlarının yaptırılması ve güzel bir şekilde işler hale getirilerek özellikle çok amaçlı yaşam merkezi olarak hizmetine açılmış olması dolayı da yine çok mutluyuz. 

        Yaşam merkezinin kışın yakacak ihtiyacı ile ihtiyaç halinde de çay ikramının da karşılanması sağlanacaktır. Ayrıca yaşam merkezinin ön tarafına da oturmak için banklarıda temin edilecektir. 

        Bu vesile ile köyümüz muhtarı ve bizlerin iş ve hizmetle ilgili talep ve isteklerini yerine getiren Kızılcahamam Belediye Başkanımız Sayın Süleyman ACAR’a, , Belediyemizin Fen İşleri Müdürü Ömer BARUN’a, ve tüm çalışma arkadaşları ile İlçe Milli Eğitim Müdürümüze teşekkürü borç biliyoruz. 

        Yine köyümüz muhtarı ve bizlerin iş ve hizmetle ilgili talep ve isteklerini yerine getiren Ankara Büyükşehir Belediye başkanımız Mansur YAVAŞ ve tüm çalışma arkadaşlarına da çok teşekkür ediyoruz. 

        Bu vesile ile Büyükşehir Belediyemizce köyümüze kazandırılan ve de 1 Ekim 2022 cumartesi günü açılışı yapılacak olan(Açıldı) Kültür Evine katkı ve öncülük etmelerinden dolayı muhtarımız Şahin BÖLÜK’e, Mehmet AKYOL’a ve dernek yönetimine, yine Bakacak yolunun yapımında katkılarından dolayı Şahin BÖLÜK’e, Ali KAZAN ve Mehmet AKYOL’a ayrı ayrı teşekkür ediyorum. 

        Gerek telefonla arayarak gerek se mesaj yoluyla Mehmet AKYOL tarafından yapılan nazik davetlerine de teşekkür ediyorum. Özel bir sebeple aralarında olamayacağım içinde şimdiden köyümüze hayırlı olmasını diliyorum tüm köylülerime selamlarımı ve sevgilerimi sunuyorum. 

        Bir diğer dilek ve umudum ile öngörümde Büyükşehir yasasının değiştirilmesi, kaldırılması ve köylerimizin de köy olarak kalmasıdır. Bu süreçlerin tamamında hiç kimselere duyurmadan sessiz ve sedasız, olması gereken yerlerde de anında olmak suretiyle çok büyük bir uyumla süreçleri birlikte tamamlamamızdan dolayı köyümüz muhtarı Şahin BÖLÜK’e ve dernek yönetimine , yine bu süreçte kayıtsız şartsız benim yanımda duran Yukarı Çanlı Muhtarı Necip ORAL ve dernek başkanı Altan YILDIZ’a, Belpınar muhtarı Mehmet ÖZÇELİK ve dernek yönetimine, Salın muhtarı Eşref AKÖZ’e , Yağcıseyin muhtarı ve Hüseyin SARI’ya İyceler muhtarı Harun ERDEM ve Dernek yönetimine, Hıdırlar muhtarı Lütfullah TÜFEKÇİ ve dernek Başkanı Yusuf BAKİ’ye, Kasımlar Muhtarı Ali İhsan ALKAN’a , Süleler muhtarı Ahmet ŞENAY’a… ve bu süreçte benim ve köyümüzün yanında duran tüm hemşerilerimize sevgiler teşekkürler. . 

        Biz köyümüzün yaylalarını, meralarını ormanlarını, hazine arazilerini atalarımızdan babalarımızdan devir aldık şimdi sıra bizde, çocuklarımıza torunlarımıza ve gelecek nesillerimize de aynı şekilde intikal ettirmek bu hikâyeyi yazmak da bana ve hepimize nasip oldu ne mutlu bizlere. 

        Köyümüzde hiçbir ikilik yaratılmasına müsaade etmeyeceğiz kesinlikle bir ve beraber olduğumuzda çok daha güçlüyüz en büyük örneği bu benim son yaptığım çalışmalardır ben sizden aldığım güçlerle bunları yaptım başardım ne mutlu bana, ne mutlu biz Yukarıkese köylülere… 

        Sizlerin teşekkürleri duaları bana güç verdi benim için, bizim için Sipahiler neyse Seyhamamı odur, orta mahalle odur, aşağı mahalle odur, yukarı mahalle odur yani biz bir ve bütünüz hiçbir kimse bizim aramıza nifak sokamayacağı gibi ikilik de yaratamaz hem müsaade etmeyiz hem de hep birlikte güçlüyüz, hep birlikte büyürüz ne mutlu biz Yukarıkese köylülere..

        Köyümüz meraları ile ilgili ben bu çalışmaları yaparken köyümüzde büyükbaş ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinin ne kadar önemli olduğunu meralar açısından çok iyi gördüm ve anladım. Bu sebeple köyümüzde hayvan yetiştiriciliği yapan İbrahim KAZAN, Yavuz KAZAN’a Beyler DÜNDAR'a, Süleyman AKTAŞ’a Mehmet Ali AKSU'ya, Habip AKBULUT’a, İdris YALÇINKAYA’ya ve diğer hayvan yetiştiriciliği yapan ve yapacak olan herkese köyüm adına ülkeme kattıkları katma değer adına teşekkürü borç biliyorum. 

        Kısacası şov yapmadan SESSİZ SEDASIZ eylemi yapıp sonra söylemi yapmak ve yapılanları sizlerle paylaşmak prensibimdir bu şekilde de bu süreçlerin hepsini bir bir tamamlayıp sizlerle paylaşıyorum yazıyorum. Vatan mevzu bahisse gerisi teferruattır. 23 Ağustos 2022 tarihli yazımda teşekkür bölümünde Sayın Cumhurbaşkanımızın Özel kalem müdürü Büyükelçi Hasan DOĞAN ve Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanımız Sayın Murat KURUM’a teşekkürlerimi, sevgilerimi, saygılarımı, şükranlarımı bildirmiştim şimdi tekrar tekrar arz ediyorum, saygılarımı sunuyorum. Sevgilerimle ve selamlarımla. 

 30 Eylül 2022 Kazım SARI

Köyümüz Ardıç merası ile ilgili

 

SEVGİLİ KÖYLÜLERİMİZ GÖZÜMÜZ AYDIN

    Sevgili Yukarıkese köylülerimiz özel bir şirket tarafından köyümüze ait takribi 900 dönümlük Ardıç meramıza ve sonrası diğer meralarımıza güneş tarlası GES (GÜNEŞ ENERJİ SİSTEMİ) kurulması planlanan ve yapımı ile ilgili son aşamaya gelinen güneş tarlası GES kurulması projesi ile ilgili işlemler önce Ankara Valiliği, Ankara İl Tarım Orman Mera Komisyonu'nun 17 Ağustos 2022 toplantısının gündeminden geri çektirilmiş, sonrasında da tamamen durdurulmuş olup köyümüz, Ardıç meramız ve diğer meralarımıza kesinlikle GES kurulmasının önlenmiş olduğunu büyük bir sevinç ve gururla sizlere müjdeliyorum.

    Bu konuda benimle aynı düşüncede olup ,aynı duruşu gösteren tüm köylülerime ve de benim mesajlarımı telefonlarımı cevaplayan talep ve isteklerimi yerine getiren Ülkemizin, Memleketimizin ve Yöremizin gururu ve değerleri Cumhurbaşkanımız Özel Kalem Müdürü Büyükelçi Sayın Hasan DOĞAN'a, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Sayın Murat KURUM'a ve tüm kamudaki görevli ve yetkililerimize şahsım ve tüm köylülerimiz civar köylerimiz ve Kızılcahamam'ımız adına teşekkürlerimi, sevgilerimi, saygılarımı  ve  şükranlarımı sunuyorum..!

    Bilindiği üzere Kurban Bayramı öncesi Arefe günü, Ardıç meramızın kurtarılmasıyla ilgili 8 Temmuz 2022 tarihli köyümüzde yaptığımız toplantıda açıkladığım üzere Ardıç meramızı vermeyeceğimizi,tek başıma da olsam mücadelemi köyümüz adına sonuna kadar yapacağımı, avukat tutmak gerekirse kendim tutacağımı açıklamış ve sizlere söz vermiştim. 8 Temmuz 2022'den bugüne 23 Ağustos 2022'ye kadar bir günlük tutar gibi yaptığım tüm çalışmaları,görüşmeleri ve bu konuda oluşmuş ve oluşturulan evrakları yine köyümüz değerlerinden Mevlüt Aktaş, Ahmet Akif Sarı'ya ve köyümüz muhtarı Şahin Bölük'e bir bir yazmış, göndermiş, bugün de ilk müjdeyi onlara vermiş ve sizlere de buradan bilgi vererek geçtiğimiz hafta 17 Ağustos 2022 itibariyle önce Mera Komisyonunun gündeminden bu kararı geri çektirerek sonrasında da tamamen durdurmuş olduğumuzun sevincini, gururunu tüm köylülerimize müjdeliyor ve köylülerimizin de bu sevinci ve gururu birbiriyle paylaşmalarını istiyor ve rica ediyorum.

    Önümüzdeki günlerde de köyümüzde bu konuda bir toplantı yaparak yaptıklarımızı ve nasıl başarı elde ettiğimizi de sizlere anlatacağımın bilinmesini önemle duyuruyorum.Biz dava açmayacağız artık bizim dava açmak, avukat tutmak gibi bir problemimiz kalmamıştır, sorun bir daha gündeme gelmemek üzere kökten çözülmüştür.

    Bu süreçte benimle beraber olup,bana inanan ve güvenenlere teşekkürlerimizi borç bilir, bu süreçte benim yanımda durmayan,meralarımızın kurtarılmayacağını düşünen ve yayan köylülerimize ise köyümüzün sahipsiz olmadığını, dün köyümüze sahip çıktığımız gibi bugün de yarın da köyümüze sahip çıkacağımızı taşına, toprağına, ormanına, merasına, insanına sahip çıkacağımızın bilinmesini önemle sizlere duyuruyorum.

         Sevgi ve selamlarımla..  

                    Kazım SARI  23.08.2022

27 Ekim 2022 Perşembe

Seyhamamı Mehmet Akyol Anlatımı ile


SEYHAMAMI

Kızılcahamam’ın Yukarı Kese Köyü’nün Seyhamamı tarihi özellikleri olan müstesna bir yerleşim alanıdır. Yılların ötesinden tarihe göz atıldığında burada öylesine özellikler ve güzellikler yaşanmıştır ki tarifi mümkün değildir.

SEYHAMAMI denilince ilk akla gelen tarihi özellikleri ve hala ilkelliğini diri tutan şifalı kaplıcaları gelir. Bu kaplıcalar özellikle fıtık, romatizma başta olmak üzere birçok derdin devasıdır.      * Muhteşem bir vadiyi süsleyen yerleşim alanının değişik bir coğrafi ve tabiat özelliğine sahip Seyhamamı’nın tarihi yaşam güzellikleri ile doludur. Mesela burada eski zamanlarda pazar dururdu.  Pazarda sebzesini, meyvesini, yağını, yoğurdunu, peynirini, sığırını, davarını burada satar ihtiyacını giderirdi. Her şey organik olduğundan Ankara ve civar il ve ilçelerden vatandaş özel olarak gelirdi.

YA PİYRAM mevsimi ?... Bu vadide Piyram kuyusu vardı. Her bir kuyuya 30-40 davar asılırdı. Davarlar asıldıktan sonra kuyuların ağızları hiç delik olmayacak, duman çıkmayacak şekilde çamurla sıvanırdı.      Piyramlık davarların erkeç, teke ve keçi olması daha muteber olurdu. Çünkü yağlı olmaması gerekirdi, zaten yağlı hayvan asma işlemleri olmadan çam yarması odunla kızdırılan kuyularda asılınca yağları erirdi. Belli bir saat bekledikten sonra asılan davarlar pişmiştir artık, kuyuların açılıp yüzlerce davarın çıkarılması esnasındaki enstantane görülmeye değerdi. Bu kargaşa ortamında şimdiye kargaşa ortamında piyramların karıştığı vaki olmamıştır. 

Piyramını alan koşarak çayırlarda bekleyen aile efradının yanına gider, saatlerce öncesinden hazırlanmış bazlamalı, börekli, çörekli, meyveli sofra bir başka anılarda iz bırakırdı adeta. Özellikle son bahar mevsiminde harman kaldırıldıktan sonra hem senenin yorgunluğunu gidermek ve tertemiz olmak için kadın ve erkeklerin ayrı ayrı yıkandıkları hamamlar tıklım tıklım dolar, tarihe malolacak hamam sohbetleri yapılırdı. Hey gidi hey o zamanlar hey…     

Bir Osman Çavuş ardı (Rahmetli Ayşe teyzenin kocası ) Ne adamdı o Allah’ım… Öylesine yakışıklı ve ihtişamlıydı ki lafı dinlenir, hatırı sayılır, misafirperverliği ile ün yapmış bir zatı muhteremdi (Allah Rahmet eylesin ) Aynı şekilde rahmet’i rahmana uğrayan Osman Çavuş’un eşi Ayşe Hanımefendindeki asalet hiç unutulur mu?... Yaşlandığı günlerde bile bir başka zarafeti, misafirperverliği, kadirşinastlığı ile herkesin takdirini kazanmış bir hanımefendiydi. *

Mehmet Dündar’ın lokantasında organik ürünlerden yapılan yemekleri, müşteriyi nimet sayan Seyhamamının yerlileri, rahmetli Esat Çavuşun alabildiğine yüksek sesle konuşmaları, Topal Salimin-Tek bacaklı topal Osmanın vadiyi çınlatan sedalarla kendilerini ispat etme gayretleri, pansiyonlara müşteri edinebilmek için gayret gösteren hanımlar, ancak daha önemlisi pansiyonların dışında Seyhamamı’nda bulunan otelin işletmecisi Dursun Dündar’ın kalenderliği ve misafirperverliği (Halen devam ediyor ) hiç unutulur mu ?

Alıntı 
Mehmet Akyol
Başkentliler Haber

13 Ağustos 2021 Cuma

ÇITAKLARIN KÖKENİ


   ÇITAKLARIN KÖKENİ İLE KIZILCAHAMAM VE CİVARINDA ÇITAK VARLIĞI 
      Osmanlı döneminde, Ankara sancağının Çubukabad, Yabanabad ve Şorba, bugün ise Çubuk ve Kızılcahamam ilçelerinin sınırlarının içindeki Aydos , Hodulca, Kavak, Şorba ve Mire dağlarından oluşan dağlık bölgede yer alan köylere/mahallelere, genel olarak bölge halkı tarafından “çıtak köyleri” ya da “yıldırım köyleri” denilmektedir. 
       Bu çevredeki köylerde yaşayan halk, bir şekilde kendilerini Yıldırım Bayezid ile Timur arasında yapılan 1402 Ankara Savaşı’na kadar götürmekte ve kendilerini bir şekilde yıldırım Bayezid tarafında yer alan kimseler olarak tanımlamaktadırlar. Bu çerçevede, günümüzde çubuk ve Kızılcahamam ilçeleri sınırları içinde yer alan yirmi bir köye ve burada yaşayan halka “yıldırım ahalisi” de denildiği gibi bu ahali “Yıldırım Ahalisi Derneği “altında da dernekleşmiştir.(1) 
        Yıldırım köyleri olarak bilinen ya da kendilerini o şekilde tanımlayan köylerden Çubuk ilçesinde on dört köy, Kızılcahamam ilçesinde de yedi köy bulunmaktadır. 
        Genelde Kızılcahamamlıların tamamına özelde ise bu köylerin halkına “ÇITAK” denilmektedir. Peki, Kızılcahamam’ın bütün ahalisi Çıtak mı yoksa belli bir bölgesi için tesmiye edilen isim daha sonra bütününe mi şamil kılınmıştır? Bu soruya cevap vermeden önce Çıtak kelimesi nereden geliyor Çıtak’lar kimdir sorusunun cevabını bulmak gerekir. Bugünkü Bulgaristan ve civarına seyahat eden                Evliya Çelebi seyahatnamesinde özellikle Dobruca’da karşılaştığı Çıtak isimli bir toplulukla ilgili : “çağatayî ve rûm nogayı gözlü, çıtak sözlü, beyâz bulgar yüzlü dilberânları olur. Ekser vasatü’l-kâme tüvânâ ve zeberdest ve ehl-i zevk âdemleri olur. A’yânı akmişe-i fâhire ve çuka-i gûnâ-gûn giyerler. Ve ekseriyyâ cümle halkı eflâk ve boğdan tüccârlarıdır. vasatü’l-hâl olan fukarâları hâline göre elvân bezlere kaplı kürkler giyip başlarına tatar kalpağı giyerler. Askerî tâ’ifesi yine tatar gibi eğerli atlara süvâr olup sadak taşırlar, bunlar tatar seferinde yortarlar. Tatar-şeh kavmidir, ammâ bunlar başka dobruca kavmidirler. Tatar ve Bulgar ve boğdan ve Eflak’tan mütevellit olmuş kavm-i Çıtak’tır. ibtida âl-i Osman’da Orhan Gazi evlâdı Süleyman şâh askerlerinden tenasül bulup kalmışlardır. andan Yıldırım Bayezid hânî’de tatar ile şehir müzeyyen olup valideleri tatar ve Bulgar ve eflâk ve boğdan olup bir gûne çıtak kavmi olmuşlardır.”(2) diye bahsetmiş olup ” Çıtak’ları “Bulgar-tatar-Rumen-Moldovyalı” gibi çeşitli halkların karışımı” olarak nitelemiştir. 
        Evliya Çelebi’nin çıtaklarla ilgili tanımlaması çok ciddi bir araştırmaya dayanmamakta orada irtibatta olduğu kişilerin yalan yanlış ifadelerinin de karıştığı bir tanımlamadan ibarettir. Zira, 1223 yılında don nehri boyunda kuman-rus ordusu ile moğol ordusu arasında yapılan savaşta ağır bir yenilgiye uğrayan Kumanların bir kısmı Macaristan’a, bir kısmı da Tuna’yı geçerek, kimisi Makedonya’ya, kimisi tuna boylarına ve plevne-teteven civarına yerleşerek Müslüman olup “Pomak” adını almışlar, kimisi de 200 yıldan bu yana dobruca’da biriken ve Müslümanlaşan Kumanlara katılmışlardır. 
         Bu sonuncular, on birinci yüzyılın başlarından(1010) beri Müslüman olmaya başlayan Peçeneklerle karışmışlar ve “melez” anlamına gelen “Çıtak “(çitmek:birleştirme) adıyla anılmışlardır. Bir kısmı da Hristiyan uzlarla(gagauzlarla) karışmış, onlara da çıtak denmiştir.(3)
        Bu bakımdan Evliya Çelebi, seyahatnâme’sinde dobruca “Çıtak kavminden bahsederken, yerli halktan aldığı kulaktan dolma bilgilerle yanılgıya düşmüş ve bu kavmi “tatar-Bulgar-Rum-Moldovyalı gibi çeşitli kavimlerin karışımıdır” diye tarif etmiş ve dillerinden örnekler vermiştir. Çıtakların alevi mi Sünni mi olduğuna dair bir kayıt bulunmamakla beraber balkanlardaki Alevilerin Anadolu’dan buraya yerleştirilen oğuz-Türkmen-Yörük taifesi olduğunu düşündüğümüzde aslen Kıpçaklardan gelen çıtakların alevi olmaması iktiza (gerekmekte) eder… 
         1402 Ankara savaşında Yıldırım Beyazıt’ın ordusunda yer alan Çıtak’larına bir kısmının savaş sonunda balkanlarda yaşadıkları ormanlık olan dobruca’ya benzeyen Yabanabad’a yerleşmeleri dışında Çıtak'lar 93 harbi denilen 1877-1878 Osmanlı- Rus savaşı ve 1912 balkan savaşlarından sonra, bazıları ise 1914-1915 yıllarında Anadolu’ya göç ederek Ankara, Balıkesir, Eskişehir, Tekirdağ, Çanakkale gibi Anadolu’nun değişik yerlerine yerleşmiştir.(4) Bazıları Çıtakların Yörük olduğunu iddia etse de bunun gerçekliği yoktur. 
         Osmanlılar balkanları feth ettikleri zaman buralarda daha evvel gelmiş Bulgar, Peçenek, kuman gibi İslavlaşmış yahut Bizans’ın tesiri ile Hristiyan olmuş Türklere tesadüf etmişlerdi. Rumeli’de ve hassaten Makedonya’da Türkler kendilerini iki kısma ayrılıyorlardı. Yörükler ve Çıtaklar… Çıtak'ların şiveleri ile Yörük şivesi birbirinden farklı idi. 
        Yörük şivesi daha ziyade Anadolu’yu hatırlatır. Birçok kelimeler Anadolu’dan getirildiği gibi muhafaza edilmiştir. bu fark sade lisanda değildir. Kıyafette gelenek ve görenekte şarkılarda kendini gösterir. (5) Sonuç olarak Çıtak ismi Kızılcahamam’lılarla birlikte anılsa da aslında Yıldırım Beyazıt ile beraber Timur’la savaşmak üzere dobruca bölgesinden gelen ve bugünkü Kızılcahamam ve Çubuk ilçelerine bağlı olan Yıldırım köylerinin ahalisinin ismidir. Kızılcahamam ahalisi daha ziyade Oğuzların değişik boylarına mensup bulunmaktadır. 
          Zira Kızılcahamam ve çevresinde Kınık, İğmir, İğdir, Kızık, Çamlıdere’de Peçenek, Bayındır, Çubuk’da Çavundur, Ayaş’ta Bayat gibi birçok köy Oğuz Boyu isimlerini taşımaktadır Ayrıca, Anadolu Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat zamanında Ankara ve Kastamonu çevresine dağınık halde 100.000 çadırlık Kayı Boyundan Türkmenlerin yerleştirildiği diğer birçok Oğuz boyundan Türkmenlerin de aynı bölgeye yerleştirildiği bilinmektedir. 
         Çıtak’ların “ÇİTİ AK” kelimesinden geldiği iddiasına gelince Anadolu’yu fetheden Türk’lerin Fetihten sonra Bizanslıların Anatolia dedikleri toprakların adını Anadolu’ya çevirerek Türk’leştirdiği bir gerçekken bu isimlendirmenin Selçuklu askerlerinin Kırgız Ebe* ’ye “ana doldur, ana doldur” demesiyle bir alakası yoksa Çıtak kelimesinin de “çiti ak” tamlamasından geldiği iddiasının hiç bir gerçekliği yoktur. 
                                            UFUK DORUK
(1) çubuk ve Kızılcahamam’da yıldırım/çıtak yerleşmeleri, Hüseyin çınar 
(2) evliya çelebi seyahatnamesi 
(3) 16. yüzyıl Osmanlı tahrir defterlerine göre Gagavuzlar Ahmet hasan cebeci
(4) Peçenek-oğuz kökenli çıtak Türklerinin dili üzerine Hanife gezer 
(5) 19. asırda Makedonya yürük folkloru, gökçen İbrahim
 *Kırmızı Ebe

24 Haziran 2019 Pazartesi

Düğünler olurdu günlerce hatıralarda iz bırakan?!


Kızılcahamam ve çevre yörelerin gelenekleri hemen hemen aynı olduğu için örnek olsun diye alıntılanmıştır.


Delikanlıları, kızları-kızanları, çobanları, evleri-barkları, yaylaları, tarlaları, harmanları, samanlıkları, ahırları, avluları, dağları, taşları,  sürüleri, koyunları-kuzuları, erkeçleri-tekeleri, kuzuları-oğlakları, inekleri, buzağıları, kömüşleri, öküzleri, atları, köpekleri çok müstesna idi. Daha doğrusu o zamanlar köy bir başka özellik ve güzelliklerle bezeli idi.        
      Düğünler olurdu günlerce hatıralarda iz bırakan… Kına geceleri olurdu kadınlar-kızlar arasında, delikanlılar sinsin oynardı. Kına gecelerinde genç kızlar sabah ezanı okununcaya kadar eğlenirler sürmelim türküsü ile analar-gelinler ağlatılır, sabah ezanı ile birlikte “ Sabah oldu sabah oldu “ türküsü ile yer gök inletilirdi. Güreş tutardı pehlivanlar. Ata sporumuz güreş o diyarda bir başka önem ihtiva ederdi. Her düğünde mutla güreş organizasyonu yapılırdı. Güreşi duyan çevre köylerin delikanlılarından pırpırını kapan, kıspetini alan güreş meydanına gelir müsabakalara katılırdı.
   Gün sonuna doğru eğlenceler-müsabakalar itmiş sıra gelmiştir gelin almaya. Süvariler-delikanlılar atlarına biner gelin alınacak eve kadar silahları atarak yere göğü inletirler, peşrev çekerlerdi.
   Bütün bu şenlikler yapılırken bir hoşgörü ortamı vardı. Herkes birbirini sever ve sayardı. Büyükler, küçükler saygı ve sevgi unsuru daima ön plandaydı. Bütün bu yaşananlar insanın gönlünde iz bırakır, hatıra olarak yıllarca hatırlanırdı.

Alıntı: Mehmet Akyol
http://www.baskentlilerhaber.com/nazim-ercan-gercegi_d51666.html


YUKARIKİSE KÖYÜ



=== Tarihçe ===
* Köyün tarihi Türklerin Anadoluya 1071 yılından itibaren girmesiyle başlar.
* Anadolu Beyliklerinin en önemlilerinden olan Candaroğulları Beyliği sınırları içindeki Yabanâbad, bu beyliğin, başta Osmanlılar olmak üzere diğer beyliklerle irtibat noktası konumunda ve beyliğin eğitim ve kültür merkezidir.
* Köyün bulunduğu bölge Asya ve Mezopotamyaya geçişte bir geçit yeri ve tarihi İpek yolu üzerinde bulunduğu için köy Türklerin eline geçmeden evvel çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmıştır.
* Köyün bulunduğu yerde de bir kilise olduğu için kiliseköy olarak anılmış şu anda köyün mahallesi konumundaki tarihi  Seyhamamı kaplıcalarının bulunduğu yerde de bir kilise bulunduğu  muhtemelen Candaroğlu İskender Bey zamanında yıkılarak, yerine bir cami inşa edildiği ve ve köyün isminin KİSE KÖY (KİSEİ-BALA) olarak değiştirildiği ve Seyhamamı kaplıcalarına şifa ümidi ile gelen kişilere yardımcı olunması ihtiyaçlarının karşılanması için vakıf kurulduğu Osmanlı arşivlerinden anlaşılmaktadır.
* Köyün tarihine de en fazlada Ankara savaşında Timura karşı savaşan OĞUZLAR'IN, BOZOK BOYU, YILDIZHAN'LARIN *ÇITAK boyuna ait savaşçıların dağlık ve korunaklı bu bölgeyi geldikleri KARPATLARA benzetmişler ve barınak olarak kullanmışlar. Güzel iklimi ( 6 asır önce) ve * şifalı sularını (şimdiki gövel pınarı) beğendikleri, bu yerleri öncelikle yaylak olarak kullanmaları ve daha sonra bu yaylakları bazı aşiret mensuplarının kalıcı olarak kullanmaları ve yurt edinmeleri köyün tarihine bir ışık tutar.
=== Kültür ===
*Yukarıkese köyünün insanları gelenek ve görenekleri ve yaşam tarzları ile kendilerine özgü bir tarz sergilemişlerdir.
Mesela erkekle kadın arasındaki farklılık hissedilir derecededir.
Bazı yöre insanı gibi yalnız kadını çalıştırmak ve kendileri yan yatıp keyif çatmak gibi bir geleneğe sahip değillerdir.
Kadın da çalışır ama esas sorumluluk ve yükümlülük erkeğin omuzlarındadır.
Düğünleri, bayramları ve özel şenlik günleri ile de kendilerini ön plana çıkartırlar.
Mesela kına geceleri erkekler için ayrı kadınlar iç
in ayrıdır.
Erkekler sinsin oynayarak geçirirler günlerini, kadınlar ise sabahlara kadar türküler söylerler, kına yakarlar, istedikleri gibi eğlenirler.
Bu sırada delikanlılar sevgililerini bir kez yan gözle de olsa görebilmek, seyredebilmek için büyük uğraşı verirler ama kına gecesini korumakla mükellef koruyucular buna asla fırsat vermezler.
Gelinin alınacağı gün güreş meydanı kurulur, köyün gençleri ve çevre köylerden gelen davetlilerle güreş tutarlar bu müsabakalar ikindi saatlerine kadar sürer ve ondan sonra gelin alma merasimi başlar ki atlara binilir, silahlar atılır ve unutulmayacak anılara imza atılır.
*Bayramlarda ise namazdan sonra herkes birbiri ile bayramlaşır, daha sonra mahalleler arası silah atışları başlar.
Bilahare ortak hazırlanan yemekler yenir. Yemek çeşidi o kadar çoktur ki herkes daha çok yemek getirmek için adeta yarışır.
Bu arada mahalleler arası davetler başlar. Her mahalle diğer mahalleleri davet eder, yine gidiş gelişlerde silahlar konuşur. 
Giysi olarak kadınlar üç etek giyerler, başlarında tepelik olur; saçlar uzun örülür, bir daldan bir dala sarılıverilirdi.
Kızlar ise gelin olmadan önce tepelik yerine yazma ve altından saçları biraz görünecek şekilde çalınılırdı.
*Kışları köylerde yazları ise belli bir oranda yani 4-5 aylığına yaylalarda geçerdi. Yazın bitişi ile kışın başlangıç noktasında mandıralarda kalındığı da görülürdü. Ancak bu göç ailenin tamamen yaylaya veya mandıraya gitmesi anlamında değildi.
Köyden irtibat kesilmez ve mutlaka bağlantı kurulur, hatta büyükler köyde kalırlardı.
Yayla zamanları öyle estantanelerle doluydu ki, herkes yaylaya gitmek için gün sayardı. 
Çünkü davar ve sığırların çobanlara teslim edilmesinden sonra herkes kısa süre zarfında işini bitirir yayla şenlikleri başlardı. Hatta bazı zamanlarda bu eğlenceler sabahtan akşama kadar devam eder, bir de baksalar ki sığır ve davarları çoban gütmüş ve yerleşim alanlarına getirmiş olarak görülürdü.
Yaylalarda evler göçebeler gibi çadırdan değil bilfiil evlerden (çantı veya taş örme ev gibi) oluşurdu.
Herkesin sürü davarı, sığırı, oğlağı, buzağı olurdu. Çobanlarının yanında köpekler ve o köpeklerin ihtişamı herkesi imrendirirdi. Davarlar yaylımdan dönerken, daha sürü ufuktan gönür görülmez çobanlar tarafından silahlar atılır, yayladaki gençler ve karşı mahallenin gençleri buna mukabele eder ve karşılıklı atış yanlarındaki mermiler bitinceye kadar devam ederdi.
*Kise köylülerin gelir kaynağı olan keçi, tiftik (tüytük), inekler, manda (camız veya kömüş) koyun, kuzu, buzağı, malak (kömüş yavrusu) zaman içinde devletin yanlış politikaları yüzünden yasaklandı (ormanda otlatmadılar-meralara çıkarmadılar) veya nüfus kalabalıklaştıkça ve ekim alanları ve yaylaklar azaldığından köylüler köyden şehre göç etmek durumunda kaldılar.
Yine de hem şehirde, hem de köylerde yaşama istidadı gösteren Yukarıkiseköylüler eskiden olduğu gibi evlerini en muhkem şekilde yapmakta(geydana-çantı-taş örme gibi), ata miraslarına sahip çıkmaktadırlar.
Şehirlerde çalışarak, iş güç sahibi olarak emeklilik hakkına kavuşan kiseköylülerin çoğunlukla köylerine dönmeye başladıkları, devletin daha çok imkan vermesi halinde yeniden köylerde verimliliği geliştirme adına gayret gösterecekleri kesindir.
*önemli bir not:
*Şunu belirtmeden geçmemek lazım. Eskilerde belki fakirlik vardı.Yoksulluk vardı.Ama insanlar,akrabalar ve komşular arasında çok aziz bir yardımlaşma vefa ve insanlık vardı.
Çok yüksek bir ruh ve terbiye vardı.Hani Eshabı-Kiramdan biri bir savaştan sonra savaş meydanını ziyaret ediyor.
Yakın akrabasından biri ağır yaralıdır.Su içirmek istiyor.Akrabası yanında sahipsiz bir yaralının su dediğini duyunca, suyu önce ona ikram etmesini istiyor. Ona götürünce o zat bir yanındakinin sesini duyup önce ona götür diyor. Su üçüncu kişiye varınca vefat ettiği görülüyor .Geri döndüğünce 2. nin ve 1. nin de vefat ettiğini görüyor. Su elinde kalıyor. Ashabı kiram böyle yüce idi.
Eskiden köylülerimiz de öyle terbiyeli,yardımsever ve birbirini düşünürdü.
*Kaynak kişi: Araştırmacı Gazeteci Yazar Mehmet Akyol

29 Kasım 2010 Pazartesi

KÖYÜMÜZÜN DEĞERLİ İNSANI SAYIN MEHMET AKYOL' UN ÇITAK VE ÇITAKLARLA İLGİLİ 27.11.2010 TARİHLİ ARAŞTIRMA YAZISINDAN AYNEN ALINMIŞTIR.

ÇITAK VE ÇITAKLAR ÜZERİNE YENİDEN
 
 
Bilindiği gibi bir süre önce Çıtaklar konusunda yapmakta oldruğum araştırmamın bir bölümünü sunmuştum. Araştırmam devam ediyor. Yurt genelinde bazı okuyucularımız beni o kadar sıkışştırdı ki bölüm bölüm vermek durumunda kaldım. Henüz araştırmam bitmedi ama ÇITAKLIK ve Çıtaklarla ilgili yazımın bir bölümünü daha sunuyorum. Saygılarımla
Mehmet AKYOL

27/11/2010


     ÇITAK ne demektir?.. Çıtaklar nerede yaşarlar, hangi boydan, ırktan, soydan ve boydan olduklarına dair net bir bilgi yok desek yeridir. Ancak Çıtakların gelenek ve görenekleri, giyim-kuşamları, inanç kavramları hakkında kesin bilgi sahibi olduğumu söyleyebilirim. Tabii bu geniş çaplı araştırma sonucunda Çıtakların hem Türkiye’nin birçok bölgesinde, hem de Balkanlarda yaygın bir şekilde var oldukları kesindir .
    Çıtakların ülkemizde çoğunlukla yaşadıkları yöre Kızılcahamam, Çamlıdere, Çubuk çevresidir. Hatta Kızılcahamam ve Çamlıdere yöresinin tamamı Çıtak Türklerinden oluşmuştur. Hatta bu yörede Çıtaklardan başka hiçbir ırk, hiçbir boy, kabile vesaire yoktur.
   Bunun içindir ki Çıtakları incelemek için en isabetli araştırma buralarda yapılabilir. Bir Çıtak Türk’ü olarak ben de buralarda yaptım araştırmalarımı.
   Bilindiği gibi Çıtak , çiti ak dan gelmedir. Çiti örmek, ak da beyaz demektir.  Çiti ak, “beyaz örgü giyen” anlamı taşır. 
     Çıtaklar beyaz örgüden yapılan kumaşlardan diktirdikleri elbiseler giyerlermiş. Ben bu tarihi olguya hem şahit oldum, hem de birebir yaşadım.

YAKUP HOCA.jpg


   Rahmetli dedem tamamen beyaz örgü kumaştan yapılmış elbise giyerdi. Ben çocuk olduğum için o zamanlar neden beyaz örgü giydiğini düşünemezdim. Daha sonra bu bembeyaz giyiniş şeklini değerlendirirken dini bir inanç kavramı olarak değerlendirdim. Yani beyazlık, temizliğe ve berraklığa taalluk eder bilindiği gibi ve rahmetli dedemin de temiz görünmek için giydiğini sanırdım.
   Düşünebiliyor musunuz, çoraplar beyaz, şalvarı beyaz, abası  beyaz, paltosu beyaz ve takkesi beyaz. Yani beyaz olmayan hiçbir giysisi yok.
    Tabii bu zahmetli bir giyim şekli. Beyazı kirden, pislikten korumak kolay olmaz.. Ancak rahmetli dedem Yakup (Hoca) Akyol hem bembeyaz giyer, hem de tertemiz kalmasını sağlardı.
     MEĞER ÇITAK OLDUĞU İÇİN BEYAZ GİYERMİŞ
   Sonradan öğrendim ki, dedem atalarımızdan kalan bir mirası yaşatırmış ve o da ataları Çıtaklar gibi giyermiş. Bu demek oluyor ki Çıtaklar kendilerini belli etmek için beyaz giyerlermiş ve bu gelenek-görenek taa cumhuriyet dönemine kadar gelmiş, yaşanmış. Belki de beyaz giyen son Çıtak  Kızılcahamam’ın Yukarıkese köyünden dedem Yakup Hoca olsa gerek diye düşünüyorum.
    TABIR İMAM DA BEYAZ GİYERDİ
    Kızılcahamam’ın eski adı ile kise köyünde doğum büyümüş merhum Delimam efsanesini bilmeyen çok azdır. Rahmetlinin babası da tamamen giyermiş. Tabır İmamı (Delimem da) mümkün olduğu kadar beyaz giymeye gayret etmiş. Hatta sürekli abasını beyaz örgü kumaştan diktirdiği haliyle giyinmiş. Şalvarını da uzun yıllar giymiş ama vefatının son yıllarında zorunlu olarak beyaz örgü şalvar bulamadığı için zorunlu olarak siyah örme kumaştan giydiğine şahit olunmuştur.
EVET, ŞİMDİ GELELİM ‘ÇITAK’LIĞIN NE DEMEK OLDUĞUNA
    Türkiye’nin bir çok yöresinde Çıtaklar mevcuttur. Hatta bazı kasaba ve köy adları Çıtak olarak isimlendirilmiştir. Mesela Denizli’ye bağlı Çıtak kasabası mevcuttur. Manisa’nın Akhisar ilçesine bağlı, İzmir’in  Aliağa ilçesine  bağlı köyler ve kabileler vardır.  Bu demek oluyor ki Adana’dan tutun da Yozgat’a, Kütahya’ya kadar birçok ilimizde ve yöremizde Çıtak Türkleri mevcuttur.
      Ancak daha önemlisi Balkanlarda özellikle de Silistre’de Çıtakların ziyadesi ile  bulundukları bilinmektedir. Hatta Süleymancıların ( cemaat) lideri Silstreli Süleyman Efendi Hazretleri’nin  bile Çıtak  ırkından olduğu söylenmektedir. Zaten Süleyman Efendi Hazretleri şeklen, bedenen ve ten rengi itibarı ile  Yabanabad  (Kızılcahamam-Çamlıdere) yöresi insanlarına benzemektedir.  
   ÇITAK' lığın renk ve giysi itibarı ile beyaz giydiklerini, tabii eskiden bugünkü kumaşların olmaması nedeniyle de örgüden yapılan beyaz kumaşlardan giysilerini diktirdiklerini anlatmaya çalışmıştım. Şimdi gelelim ÇITAK adının nedemek olduğuna, Çıtakların Anadolu’ya nereden geldiğine, bir kavim mi, boy mu, yoksa bir kol mu olduğunu anlatmaya.
     17. asırda Anadolu ve Balkanları dolaşan Evliya Çelebi, ülkenin kuzeydoğusundan Uz (Oğuz) bölgesi olarak bahsederek Silistre’de orta boylu, şen ve sağlam yapılı insanlardan müteşekkil Çıtak isminde bir toplumun yaşadığını, ayrıca Dobruca’da da “Dobruca Çıtakları” olarak anılan büyük bir Çıtak kolunun varlığından bahsederek, Tatar, Ulah ve Bulgarların karışımından meydana gelen Çıtak’ların hanımlarının çok utangaç ve namuslu olduklarını da vurguluyor.
   Çıtaklık’ın tarifi kadar yerleşim alanları da çeşitli kesimler tarafından araştırılmakta, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde değerlendirilmektedir.  Hatta bazı sözlüklerde uydurukçu değerlendirmeler yapılmakta, bazıları ise aslı astarı olmayan deyimler ortaya atmaktadır. Mesela itibarsız ve kültür araştırması mesnetsiz bir sözlük olan “Arkadaş sözlüğünde” şöyle anlatılıyor: İyi giyinmiş, yakışıklı delikanlı .
Derleme sözlüğünde ise : Kızılcahamam, Çubuk, Haymana ve Polatlı çevresinde dağda yaşayan ve odun satarak geçinen kimse olarak ifade ediliyor. Laf olsun padişahım türünden bir değerlendirme. Çünkü Çıtaklar bu sözlükte yer aldığı gibi yalnız Kızılcahamam, Çamlıdere, Çubuk ve Polatlı da bulunmuyor ki!!.. Ayrıca Polatlı da geçimin ormancılıkla yapılacak kadar orman mı var?.. Demek oluyor ki birçok idda asılsız ve uydurmaca.
   Çıtak ünvanı ile ilgili olarak fikir yürütenlerden bazıları şöyle demektedir: “Bu gün Çıtak kelimesi hala Rumeli’de Çıtak, Orta Asya’da ise Çatak veya Çotak şeklinde kullanılıyor.

     Yusuf Ziya Yörükan’ ın araştırmasına göre Çıtakların kökeni Çiğil Türkleri’ ne dayanıyor. Oğuzlar, aynı bölgede beraber yaşadıkları halde kendilerinden olmayan üruğlara Çıtak demişler. Türkler’de ve Oğuzlar’da böyle bir gelenek olduğu biliniyor. Oğuzlar kendilerini Türk budununun en asil ve şerefli boyu olarak gördükleri için, çevrelerinde kendileri gibi muharip ve kahraman görmedikleri boylara önce sevmedikleri Çiğillerin adını taktılar. Yani onlara Çiğil dediler. Sonraki yıllarda ise bu telakki Çıtak (Veya Çatak) ve Yörük tabirleri ile ifade edilmeye başlandı.” Tabii bu iddiada uydurma ve tamamen asılsız, dayanaklardan yoksundur. Zira Çıtakların yoğun olduğu yörelerin tarihi araştırması yapılacak olunursa Kızılcahamam ve civarının Oğuz boylarından gelen kollarla yerleşik alan yapıldığı bilinmektedir. 
    Çıtakların Anadolu’ya geliş tarihleri ile ilgili olarak da farklı görüşler var. Ziya Gökalp Çıtakların Anadolu’ya Selçuklularla beraber gelip (11.asrın ikinci yarısı ve 12.asırda) yerleştiklerini belirtiyor.Fakat aralarında var olduğu belirtilen husumet yüzünden beraber geldikleri şeklindeki bu görüş biraz zayıf görünüyor.
***    Çıtakların bir boyunun Balkanlarda yaşadıkları biliniyor. Orada yaşayanlara tarihçiler Rumeli’i Çitak’ları olarak bildiriyorlar. Daha çok Bulgaristan-Deliorman’da olmak üzere, Makedonya tarafında da Türk soyundan Çitaklara rastlanmaktadır. Osmanlı Rus savaşı 1877 ve Balkan harbi sonunda 1913 yıllarına bunların büyük kısmı Türkiye’ye göçmüşlerdir.
    Akhisar'a 54 Km Gördes yoluna 5 Km uzaklıkta bir Çıtak köyü mevcuttur.  Köy 160 hanedir. Köy yerli ahalinin dışında, Konya, İstanbul ve Sivas'tan göç almıştır. Çıtak kelimesinin köyde köyün girişinde okul, sağ tarafta büyük tarihi asırlık bir çınar ağacı vardır. Yazın Çınar altında çimenlikte oturulup sohbet edilmektedir.    
 Çıtaklık geleneğine uygun olarak  misafirler için 4 tane oda bulunur yatılı gelen misafirler bu odalarda ağırlanır.
Köyde yöresel yemek Keşkek tir her düğünde yapılır. Misafirlere ikram edilir. birde taze peynir ile yapılan höşmerim tatlısı vardır
Koyde fırınlarda köylü kadınlar toplanıp ekmek. pide, börek yaparlar Bal kabaklarını bütün fırına atarlar çok lezsetli olur.
Kurban bayramında fırına sura konur sura kuzunun kaburgasından olup içine pirinç dolkdurularak fırına sürülür.bir gece fırında kalarak pişer. Ramazanlarda yuyka yapılır, çeşitli yemeklerde kullanılır.

Bu bilgiler ışığında bu köyde yaşayanların Çıtaklar aşiretine ait olduğuna dair kuvvetli bir delil yoktur.

     Y.Ziya Yörükan ise, Orta Asya’dan göç eden Çıtakların Hazar Tuna yolu ile Balkanlara, küçük bir kolunun da güneye inip Anadolu’ya geldiğini belirtiyor ki bu doğrudur.
Orta Asya’daki Moğol-Kıtay çatışması sonucu yapılan göçlerin ilki; Başkırt, Peçenek, Macar ve Bulgarlar tarafından 932 de Balkanlar’a, ikincisi de 11.asır başlarında Kıpçak, Karluk ve Oğuzlar tarafından yapılmıştır. Bu boylar arasında, Karluklarla beraber yaşadıklarını bildiğimiz Çiğillerin ismine rastlanmadığına göre, Çiğillerin zamanla zayıflayıp dağıldıkları ve Çıtak olarak isimlendirildikten sonra küçük guruplar halinde diğer boylarla beraber hareket ettikleri ihtimali düşünülüyor.
***
   Çıtak kelimesinin sözlük anlamı ve Orta Asya’daki hayat tarzları dikkate alınırsa, Yabanâbad’ın doğal yapısının yerleşmeleri için uygun olduğu görülüyor. Fakat genelde bütün Yabanâbad ahalisine Çıtak demek yanlış olacaktır. Kanaatimizce Oğuzlar’dan ayrı olarak dağlık kesimlerde yerleşmiş kısmî bir Çıtak nüfusundan bahsetmek daha sağlıklı olacaktır. Berçin Çatak ve Yıldırım Çatak köyleri, o günden bugüne kısmî Çıtak yerleşiminin izleri olarak değerlendirilebilir.
    Çıtakların gelenek ve görenekleri ve yaşam tarzları ile kendilerine özgü bir tarz sergiledikleri bilinmektedir. Mesela erkekle kadın arasındaki farklılık hissedilir derecededir. Bazı yöre insanı gibi yalnız kadını çalıştırmak ve kendileri yan yatıp keyif çatlatmak gibi bir geleneğe sahip değillerdir. Kadın da çalışır ama esas sorumluluk ve yükümlülük erkeğin omuzlarındadır.
    Düğünleri, bayramları ve özel şenlik günleri ile de kendilerini gösteren Çıtakların bu tür adetlerinden söz etmek için ciltler dolusu bir kitap yazmak lazım.
   Mesela yabanabad civarındaki köylerde kına geceleri erkekler için ayrı kadınlar için ayrıdır. Erkekler sinsin oynayarak geçirirler günlerini, kadınlar ise sabahlara kadar türküler söylerler, kına yakarlar, istedikleri gibi eğlenirler. Bu sırada delikanlılar sevgililerini bir kez yan gözle de olsa görebilmek, seyredebilmek için büyük uğraşı verirler ama kına gecesini korumakla mükellef koruyucular buna asla fırsat vermezler.
     Gelinin alınacağı gün güreş meydanı kurulur, köyün gençleri ve çevre köylerden gelen davetlilerle güreş tutarlar bu müsabakalar ikindi saatlerine kadar sürer ve ondan sonra gelin alma merasimi başlar ki atlara binilir, silahlar atılır ve unutulmayacak anılara imza atılır.
    Bayramlarda ise namazdan sonra herkes birbiri ile bayramlaşır, daha sonra mahalleler arası silah atışları başlar. Bilahare ortak hazırlanan yemekler yenir. Yemek çeşidi o kadar çoktur ki herkes daha çok yemek getirmek için adeta yarışır.
     Bu arada mahalleler arası davetler başlar. Her mahalle diğer mahalleleri davet eder, yine gidiş gelişlerde silahlar konuşur.
    Çıtatkların hemen hemen her köyünde Kur'an kursları olmuştur. En azından köy imamı kız ve erkek öğrencileri okutur.  Hatta çoğunlukla kız-erkek ayrımı yapılmadan okutulduğu görülmüştür. Bunun sonucudur ki Çıtakların en yoğun olduğu kırsal alanlarda bugün için üniversite bitiren oranı % 80'lere varmaktadır. Şimdelerde üniversite okumayan ayıplanmakta ve yüksek okul bitirme oranı zirve yapmış durumdadır. 
   Giysi olarak kadınlar üç etek giyerler, başlarında tepelik olur; saçlar uzun örülür, bir daldan bir dala sarılıverilirdi.  Kızlar ise gelin olmadan önce tepelik yerine yazma ve altından saçları biraz görünecek şekilde çalınılırdı.
    Çıtaklar için bir nevi göçmen hayatı yaşadığı söylenir. Tabii bu Türkmenler gibi çadır şeklinde değil de yerleşik biçiminde cereyan ederdi. Kışları köylerde yazları ise belli bir oranda yani 4-5 aylığına yaylalarda geçerdi. Yazın bitişi ile kışın başlangıç noktasında mandıralarda kalındığı da görülürdü. Ancak bu göç ailenin tamamen yaylaya veya mandıraya gitmesi anlamında değildi. Köyden irtibat kesilmez ve mutlaka bağlantı kurulur, hatta büyükler köyde kalırlardı.
    Yayla zamanları öyle estantanelerle doluydu ki, herkes yaylaya gitmek için gün sayardı.  Çünkü davar ve sığırların çobanlara teslim edilmesinden sonra herkes kısa süre zarfında işini bitirir yayla şenlikleri başlardı. Hatta bazı zamanlarda bu eğlenceler sabahtan akşama kadar devam eder, bir de baksalar ki sığır ve davarları çoban gütmüş ve yerleşim alanlarına getirmiş olarak görülürdü. Yaylalarda evler göçebeler gibi çadırdan değil bilfiil evlerden oluşurdu.
    Herkesin sürü davarı, sığırı, oğlağı, buzağı olurdu. Çobanların yanında köpekler ve o köpeklerin ihtişamı herkesi imrendirirdi. Davarlar yaylımdan dönerken, daha sürü ufuktan gönülür görülmez çobanlar tarafından silahlar atılır, yayladaki gençler ve karşı mahallenin gençleri buna mukabele eder ve karşılıklı atış yanlarındaki mermiler bitinceye kadar devam ederdi.
    Çıtakların gelir kaynağı olan keçi, tiftik, inekler, camuz-manda koyun, kuzu, buzağı zaman içinde devletin yanlış politikaları yüzünden yasaklandı ve bu köylüler köyden şehre göç etmek durumunda kaldılar. yine de hem şehirde, hem de köylerde yaşama istidanı gösteren Çıtaklar eskiden olduğu gibi evlerini en muhkem şekilde yapmakta, ata miraslarına sahip çıkmaktadırlar. Şehirlerde çalışarak, iş güç sahibi olarak emeklilik hakkına kavuşan Çıtakların çoğunlukla köylerine dönmeye başladıkları, devletin daha çok imkan vermesi halinde yeniden köylerde verimliliği geliştirme adına gayret gösterecekleri tahmin edilmektedir.
   ***
    Çıtaklar’ın Timur ile beraber Anadolu’ya geldiklerini ve Ankara Savaşı’ndan sonra çevreye yayıldıklarını anlatan görüşler varsa da,Timur’ u anlatan eserlerde böyle bir kayıt yok. Ancak, Çıtakların Yıldırım Bayezid’ in ordusunda Rumeli kuvvetleri içinde yer aldıkları ve savaştan sonra dönmeyip bölgede kalmış olabileceği fikri daha makul görünmektedir. Çünkü H. Çınar ve O. Gümüşçü de Yıldırım ve Işık Dağı çevresinde bazı köylerimizin (Berçin Çatak ve Yıldırım Çatak) Çatak veya Çıtak adını almasını, Yıldırım ön adı kadar ilginç görüyorlar.
Halk arasında yaygın olan, uzun savaş yıllarındaki bezginlikten dolayı asker kaçaklarının beyaz elbise (ak çit) giymiş bir halde dolaştıkları ve halkın bunlara Çıtaklar ismini vermiş olması görüşü gerçek dışıdır. Çünkü takdir edilmelidir ki, hiçbir asker kaçağı kendisini belli edecek beyaz bir elbise giymez. Fakat bildiğimiz bir şey var ki; Oğuz Türkleri devamlı beyaz elbise giymişler, beyaz rengi uğurlu, siyah rengi de uğursuz saymışlardır. Yine Y.Ziya Yörükân’ın tesbitine göre Çiğillerin de yün ve kürkten elbise ve beyaz tiftikten kıymaç börk giydiklerini, bu kıyafetin Ceyhun’dan Çin’e kadar Türkler arasında genelleştiğini biliyoruz. Dolayısıyla ecdâdın beyaz giyinmesi, sadece Millî Mücadele’ye has bir özellik değil, Orta Asya kültürünün bir parçasıdır. Eğer bu görüş doğru olsaydı, bütün Türk boylarının Çıtak olarak anılması gerekirdi.
   Çıtaklar Çankırı’nın bazı yörelerinde de bulunmaktadır. Bazı bölgelerinde yaşayan Çıtakların etnik kökeni Türk oldukları bilinmektedir. Zaten Anadolu’nun fethinden sonra bu bölge Anadolu’nun giriş kapısı olan Doğu Anadolu’dan Oğuz-Türkmen boylarının yerleştiği bir bölge olarak bilinmektedir. Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu Çankırı Türkmen Yerleşimi adlı tebliğinde bölgenin teknik durumunu “…bölgede çok önemli bir Türkmen yerleşmesi var. Haliyle bugün Çankırı’nın halkı etnik yapı itibarı ile bakacak olursak tamamen Türkmen unsurundan meydana gelmiş, içerisinde sadece Türkmenlerin dışında iki Kıpçak grubu, Türk’ü var.” şeklinde açıklamaktadır:

   Anadolu’nun çoğu yerinde olduğu gibi Yapraklı ilçesinde de köyler arasında Dağlı, Kırlı (ovalı) ayrımı yapılır.  Bu Dağlılar adlandırmasının yanı sıra Kırlılar tarafından Çıtaklar olarak adlandırılan köylüler vardır. Bu yörenin insanları. Çıtak kelimesinin Çatak biçiminde de geçtiğini ve Çıtakların (Çataklar), Oğuz grubu içinde Bozoklar’dan Yıldızhan’a bağlı Anadolu’daki en büyük Türkmen grubu olan Avşarların bir alt kolu olduğu da yine Oğuzlarla ilgili kaynaklardaki şemalarda gösterilmektedir.
    Çıtakların Anadolu’nun yanı sıra, Balkanlarda da Çıtakların çok eskiden beri yaşadıkları bilinmektedir.  Bazı tespitlere göre Çankırı ilinin Yapraklı ilçesi civarında bulunan bazı köylerin eskiden beri Oğuzların Bozok koluna bağlı Avşarların yaylağı, yurdu olduğu bilgisi söz konusudur.   Anadolu’da günümüzde de yaşamakta olan diğer Çıtaklarla bu civarda yaşayan Çıtakların ilişkileri, Avşarların bir alt kolu olan Çıtaklardan olup olmadıkları konusu ve Çıtak terimi daha geniş ve derinlemesine bir araştırmaya, incelenmeye ihtiyaç göstermektedir. Bu durumu açıklığa kavuşturmak için yazılı kaynaklardan (tahrir defterleri, şeriye sicil defterleri, vakfiyeler vb.), konuyla ilgili yapılan bilimsel çalışmalardan (Türk Tarih Kurumunun Türkiye'nin Sosyal ve Kültürel Tarihi Projesi vb.) bunu tam olarak tespit etmek gerekmektedir. Çıtak kelimesi Çankırı yöresinde çevik, hareketli, yerinde duramayan kişi olarak değerlendirilir.   
***
  Araştırmacı Muzaffer Eker Çıtaklarla ilgili bazı iddialar ortaya atmaktadır. Ancak tespitleri daha ziyade yöresellik taşımaktadır, yani öze inmemiştir. Mesela konu ile ilgili araştırma yazısında bazı uydurukçu sözlüklerden alıntılar kaydetmiş ve şu tespitte bulunmuş: “ Mesela Derleme sözlüğünde  : Çubuk Haymana ve Polatlı çevresinde dağda yaşayan ve odun satarak geçinen kimse olarak ifade ediliyor. “ Böylesine  uydurukçu ve kulaktan dolma görüşleri ortaya atan sözlük düzenleyenlerine itibar edilmeyeceği gibi gerekli yerlere de şikayet emek suretiyle kültürümüze, tarihimize karşı işlenen bu suçlardan soyutlanması gerekmektedir. 
***

         Muzaffer Eker’in araştırmalarını sütunlarımıza alarak bilgilerinize sunuyoruz:Hemen bütün Orta Anadolu’da, ilçemiz halkı Çıtak olarak tanınır . Bu güne kadar bu kavram ile ilgili olarak doğru yanlış bir sürü senaryo üretilmiştir. Bu gün araştırmacıların, gezi notları ve belgelere dayanarak yaptıkları değerlendirmeler, bu çeşit kavramlar hakkında az da olsa bir fikir verebilmektedir.

    Bu gün Çıtak kelimesi hala Rumeli’de Çıtak, Orta Asya’da ise Çatak veya Çotak şeklinde kullanılıyor.

    Yaptığımız araştırmalar bizi, Çıtakların Orta Asya’daki kökleri hakkında bazı ipuçları bulmamızı sağladı. Bu kelimenin menşeinde Çiğil Türkleri ile karşılaştık.

    Çiğiller, Doğu ve Batı Türkistan sınırında Karluklarla beraber yerleşmiş ve komşuları Oğuzlarla devamlı mücadele halindedir.

    Kaşgarlı Mahmud’a göre Çiğiller; Peçenek, Kıpçak, Oğuz, Başkurt ve Uygur gibi büyük boylardan ve Türkler’in aslen ayrıldıkları 20 ilden biridir. Çiğil lehçesi de Oğuz lehçeleri gibi sırf Türkçedir.

    Araştırmacı Y.Ziya Yörükân’a göre Oğuzlar, aynı bölgede beraber yaşadıkları halde kendilerinden olmayan üruğlara Çıtak demişler. Türklerde ve Oğuzlarda böyle bir gelenek olduğu biliniyor. Oğuzlar kendilerini Türk budununun en asil ve şerefli boyu olarak gördükleri için, çevrelerinde kendileri gibi muharip ve kahraman görmedikleri boylara önce sevmedikleri Çiğillerin adını taktılar. Yani onlara Çiğil dediler. Sonraki yıllarda ise bu telakki Çıtak (Veya Çatak) ve Yörük tabirleri ile ifade edilmeye başlandı. 2 Bu tesbite dayanarak Çıtakların Oğuz boylarına dahil olmadıklarını rahatça söyleyebiliriz

    Çıtakların Anadolu’ya geliş tarihleri ile ilgili olarak da farklı görüşler var.Ziya Gökalp Çıtakların Anadolu’ya Selçuklularla beraber gelip (11.asrın ikinci yarısı ve 12.asırda) yerleştiklerini belirtiyor. Fakat aralarında var olduğu belirtilen husumet yüzünden beraber geldikleri şeklindeki bu görüş biraz zayıf görünüyor.

    Y.Ziya Yörükan ise, Orta Asya’dan göç eden Çıtakların Hazar Tuna yolu ile Balkanlara, küçük bir kolunun da güneye inip Anadolu’ya geldiğini belirtiyor. Orta Asya’daki Moğol-Kıtay çatışması sonucu yapılan göçlerin ilki; Başkırt, Peçenek, Macar ve Bulgarlar tarafından 932 de Balkanlar’a, ikincisi de 11.asır başlarında Kıpçak, Karluk ve Oğuzlar tarafından yapılmıştır. Bu boylar arasında, Karluklarla beraber yaşadıklarını bildiğimiz Çiğillerin ismine rastlanmadığına göre, Çiğillerin zamanla zayıflayıp dağıldıkları ve Çıtak olarak isimlendirildikten sonra küçük guruplar halinde diğer boylarla beraber hareket ettikleri ihtimali düşünülüyor.

    Büyük ölçüde Şaman dinine mensup olan bu boylar, yerleştikleri Balkan ülkeleri ve Anadolu’da yerli Hiristiyan halk ile kaynaşarak zamanla Hiristiyan dinine geçtiler ve büyük ölçüde kimlik kaybına uğradılar.

    17. asırda Anadolu ve Balkanları dolaşan Evliya Çelebi, ülkenin kuzeydoğusundan Uz (Oğuz) bölgesi olarak bahsederek Silistre’de orta boylu, şen ve sağlam yapılı insanlardan müteşekkil Çıtak isminde bir toplumun yaşadığını, ayrıca Dobruca’da da “Dobruca Çıtakları” olarak anılan büyük bir Çıtak kolunun varlığından bahsederek, Tatar, Ulah ve Bulgarlar’ ın karışımından meydana gelen Çıtak’ların hanımlarının çok utangaç ve namuslu olduklarını da vurguluyor.

     Çıtak kelimesinin sözlük anlamı ve Orta Asya’daki hayat tarzları dikkate alınırsa, Yabanâbad’ın doğal yapısının yerleşmeleri için uygun olduğu görülüyor. Fakat genelde bütün Yabanâbad ahalisine Çıtak demek yanlış olacakdır. Kanaatimizce Oğuzlar’dan ayrı olarak dağlık kesimlerde yerleşmiş kısmî bir Çıtak nüfusundan bahsetmek daha sağlıklı olacaktır. İlk bakışta Berçin Çatak ve Yıldırım Çatak köylerini, o günden bugüne kısmî Çıtak yerleşiminin izleri olarak değerlendirmek mümkün gibi görünse de, Türk Dil Kurumu sözlüğünde, Çatak kelimesinin; "iki dağ yamacı arası dere yatağı." olarak belirtilmiş olması, bu köylerin Çatak isminin, arazinin fizik yapısından kaynaklanmış olduğu anlaşılıyor.

    Çıtaklar’ın Timur ile beraber Anadolu’ya geldiklerini ve Ankara Savaşı’ndan sonra çevreye yayıldıklarını anlatan görüşler varsa da,Timur’ u anlatan eserlerde böyle bir kayıt yok. Ancak, Çıtakların Yıldırım Bayezid’ in ordusunda Rumeli kuvvetleri içinde yer aldıkları ve savaştan sonra dönmeyip bölgede kalmış olabileceği fikri daha makul görünmektedir. Çünkü H. Çınar ve O. Gümüşçü de Yıldırım ve Işık Dağı çevresinde bazı köylerimizin (Berçin Çatak ve Yıldırım Çatak) Çatak veya Çıtak adını almasını, Yıldırım ön adı kadar ilginç görüyorlar. 3

    Halk arasında yaygın olan, uzun savaş yıllarındaki bezginlikten dolayı asker kaçaklarının beyaz elbise (ak çit) giymiş bir halde dolaştıkları ve halkın bunlara Çıtaklar ismini vermiş olması görüşü gerçek dışıdır. Çünkü takdir edilmelidir ki, hiçbir asker kaçağı kendisini belli edecek beyaz bir elbise giymez.

    Fakat bildiğimiz bir şey var ki; Oğuz Türkleri devamlı beyaz elbise giymişler, beyaz rengi uğurlu, siyah rengi de uğursuz saymışlardır. Yine Y.Ziya Yörükân’ın tesbitine göre Çiğillerin de yün ve kürkten elbise ve beyaz tiftikten kıymaç börk giydiklerini, bu kıyafetin Ceyhun’dan Çin’e kadar Türkler arasında genelleştiğini biliyoruz 4 Dolayısıyla ecdâdın beyaz giyinmesi, sadece Millî Mücadele’ye has bir özellik değil, Orta Asya kültürünün bir parçasıdır. Eğer bu görüş doğru olsaydı, bütün Türk boylarının Çıtak olarak anılması gerekirdi.

    Milli Mücâdele yıllarına ait küçüklüğümüzde duyduğumuz bir başka rivâyete göre ise; Yabanâbad halkının bir kısmı,savaşa tiftikden örülmüş beyaz bir elbise ile katıldığı için kendilerine “Çitiaklar” denilmiş. Fakat beyaz rengin, Türkler tarafından daima tercih edildiği ve kutsal kabul edildiğini de belirtmemiz gerekir.

Yapılan araştırmalarla ilgili tesbitler farklı yorum ve kanaâtlere sebep olabilir. Bu tabiî bir olgudur. Çünkü tarihte kesin bir kanaate varabilmek için elde kuvvetli deliller olması gerekir.

    Yabanabad 2000 eserimiz yayınlandıktan sonra bir çok arkadaşımızdan kendi köylerinin kökeni ilgili soru aldım. Bunlara cevap verebilmek çok zor.

    Ayrıca Çıtaklar’ ın Oğuz Türkleri’ nin bir boyu olduğuna dair mevcut olan görüş de, Yusuf Ziya Yörükan’ın tesbitlerine göre geçerli değil. Çünkü o, Çıtakların önceki ismi olan Çiğillerin, Oğuzlar dışındaki Türk boylarından olduğunu belirtiyor.

    Bunun yanında 24 Oğuz boyunu incelediğimizde aralarında Çıtak diye bir boy göremiyoruz. Şahsen bundan bir kompleks duymuyorum. Çünkü, insanın kendi soyunu sülalesini seçmek hakkına sahip değil. Geniş bir bakış ile, aynı mekanda farklılıklarla beraber yaşamanın önemi ve gereğine inanıyorum. İnsanca ve dostça.

Geçmiş geride kaldığı için artık önümüze bakarak, bu memleket için bir şeyler yapabilmenin heyecanını ve sorumluluğunu taşımamız gerekiyor.

   Çıtak, Oğuz, Çerkez, Laz olmanın ötesinde “insan” olabilmenin şerefi her şeyin üzerinde. Bu şerefin sorumluluğu, aylaklık ve tembellik değil, gelecek kuşaklara yaşanabilir bir miras bırakabilmek, yaradılış gayesine uygun olarak yaşayabilmektir.

***
Değerli okuyucular; bu araştırma bu kadar kısa boyutlarla sonuçlanmamalı. Ancak öyle bir zamana rastladı ki başka yazı ve araştırmalarımın olması nedeniyle zorunlu bir araştırma yapmak durumunda kaldım. Bir de araştırma haberin başlığını yazdığım ve yayınladığım için sizler beni sıkıştırdınız ve tam anlamı ile sıhhatli bir araştırma olmadı. Fakat ileri tarihlerde ömrüm vefa ederse bazı zamanlarda bizzat Çıtak yörelerine gidip yerinde incelemeler ve röportajlar yapacağım. Lütfen siz de bana yardımcı olmak ve ortak bir eser ortaya koymak için Çıtaklar ve Çıtak yöreleri ile ilgili bildiklerinizi ve gördüklerinizi, duyduklarınızı bize hemen iletmenizi rica eder saygılar sunarım.
                                                                           Mehmet AKYOL
   Bana ulaşmanız için:
 Telefon numaralarım: 0505 452 66 76  - 0530 464 63 77