=== Tarihçe ===
* Köyün tarihi Türklerin Anadoluya 1071 yılından itibaren
girmesiyle başlar.
* Anadolu Beyliklerinin en önemlilerinden olan
Candaroğulları Beyliği sınırları içindeki Yabanâbad, bu beyliğin, başta
Osmanlılar olmak üzere diğer beyliklerle irtibat noktası konumunda ve beyliğin
eğitim ve kültür merkezidir.
* Köyün bulunduğu bölge Asya ve Mezopotamyaya geçişte bir
geçit yeri ve tarihi İpek yolu üzerinde bulunduğu için köy Türklerin eline
geçmeden evvel çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmıştır.
* Köyün bulunduğu yerde de bir kilise olduğu için kiliseköy
olarak anılmış şu anda köyün mahallesi konumundaki tarihi Seyhamamı kaplıcalarının bulunduğu yerde de
bir kilise bulunduğu muhtemelen
Candaroğlu İskender Bey zamanında yıkılarak, yerine bir cami inşa edildiği ve
ve köyün isminin KİSE KÖY (KİSEİ-BALA) olarak değiştirildiği ve Seyhamamı kaplıcalarına
şifa ümidi ile gelen kişilere yardımcı olunması ihtiyaçlarının karşılanması
için vakıf kurulduğu Osmanlı arşivlerinden anlaşılmaktadır.
* Köyün tarihine de en fazlada Ankara savaşında Timura karşı
savaşan OĞUZLAR'IN, BOZOK BOYU, YILDIZHAN'LARIN *ÇITAK boyuna ait
savaşçıların dağlık ve korunaklı bu bölgeyi geldikleri KARPATLARA benzetmişler
ve barınak olarak kullanmışlar. Güzel iklimi ( 6 asır önce) ve * şifalı
sularını (şimdiki gövel pınarı) beğendikleri, bu yerleri öncelikle yaylak
olarak kullanmaları ve daha sonra bu yaylakları bazı aşiret mensuplarının
kalıcı olarak kullanmaları ve yurt edinmeleri köyün tarihine bir ışık tutar.
=== Kültür ===
*Yukarıkese köyünün insanları gelenek ve görenekleri ve
yaşam tarzları ile kendilerine özgü bir tarz sergilemişlerdir.
Mesela erkekle kadın arasındaki farklılık hissedilir
derecededir.
Bazı yöre insanı gibi yalnız kadını çalıştırmak ve kendileri
yan yatıp keyif çatmak gibi bir geleneğe sahip değillerdir.
Kadın da çalışır ama esas sorumluluk ve yükümlülük erkeğin
omuzlarındadır.
Düğünleri, bayramları ve özel şenlik günleri ile de
kendilerini ön plana çıkartırlar.
Mesela kına geceleri erkekler için ayrı kadınlar iç
in ayrıdır.
in ayrıdır.
Erkekler sinsin oynayarak geçirirler günlerini, kadınlar ise
sabahlara kadar türküler söylerler, kına yakarlar, istedikleri gibi eğlenirler.
Bu sırada delikanlılar sevgililerini bir kez yan gözle de
olsa görebilmek, seyredebilmek için büyük uğraşı verirler ama kına gecesini
korumakla mükellef koruyucular buna asla fırsat vermezler.
Gelinin alınacağı gün güreş meydanı kurulur, köyün gençleri
ve çevre köylerden gelen davetlilerle güreş tutarlar bu müsabakalar ikindi
saatlerine kadar sürer ve ondan sonra gelin alma merasimi başlar ki atlara
binilir, silahlar atılır ve unutulmayacak anılara imza atılır.
*Bayramlarda ise namazdan sonra herkes birbiri ile
bayramlaşır, daha sonra mahalleler arası silah atışları başlar.
Bilahare ortak hazırlanan yemekler yenir. Yemek çeşidi o
kadar çoktur ki herkes daha çok yemek getirmek için adeta yarışır.
Bu arada mahalleler arası davetler başlar. Her mahalle diğer
mahalleleri davet eder, yine gidiş gelişlerde silahlar konuşur.
Giysi olarak kadınlar üç etek giyerler, başlarında tepelik
olur; saçlar uzun örülür, bir daldan bir dala sarılıverilirdi.
Kızlar ise gelin olmadan önce tepelik yerine yazma ve
altından saçları biraz görünecek şekilde çalınılırdı.
*Kışları köylerde yazları ise belli bir oranda yani 4-5
aylığına yaylalarda geçerdi. Yazın bitişi ile kışın başlangıç noktasında
mandıralarda kalındığı da görülürdü. Ancak bu göç ailenin tamamen yaylaya veya
mandıraya gitmesi anlamında değildi.
Köyden irtibat kesilmez ve mutlaka bağlantı kurulur, hatta
büyükler köyde kalırlardı.
Yayla zamanları öyle estantanelerle doluydu ki, herkes
yaylaya gitmek için gün sayardı.
Çünkü davar ve sığırların çobanlara teslim edilmesinden
sonra herkes kısa süre zarfında işini bitirir yayla şenlikleri başlardı. Hatta
bazı zamanlarda bu eğlenceler sabahtan akşama kadar devam eder, bir de baksalar
ki sığır ve davarları çoban gütmüş ve yerleşim alanlarına getirmiş olarak
görülürdü.
Yaylalarda evler göçebeler gibi çadırdan değil bilfiil
evlerden (çantı veya taş örme ev gibi) oluşurdu.
Herkesin sürü davarı, sığırı, oğlağı, buzağı olurdu.
Çobanlarının yanında köpekler ve o köpeklerin ihtişamı herkesi imrendirirdi.
Davarlar yaylımdan dönerken, daha sürü ufuktan gönür görülmez çobanlar
tarafından silahlar atılır, yayladaki gençler ve karşı mahallenin gençleri buna
mukabele eder ve karşılıklı atış yanlarındaki mermiler bitinceye kadar devam
ederdi.
*Kise köylülerin gelir kaynağı olan keçi, tiftik (tüytük),
inekler, manda (camız veya kömüş) koyun, kuzu, buzağı, malak (kömüş yavrusu)
zaman içinde devletin yanlış politikaları yüzünden yasaklandı (ormanda
otlatmadılar-meralara çıkarmadılar) veya nüfus kalabalıklaştıkça ve ekim
alanları ve yaylaklar azaldığından köylüler köyden şehre göç etmek durumunda
kaldılar.
Yine de hem şehirde, hem de köylerde yaşama istidadı
gösteren Yukarıkiseköylüler eskiden olduğu gibi evlerini en muhkem şekilde
yapmakta(geydana-çantı-taş örme gibi), ata miraslarına sahip çıkmaktadırlar.
Şehirlerde çalışarak, iş güç sahibi olarak emeklilik hakkına
kavuşan kiseköylülerin çoğunlukla köylerine dönmeye başladıkları, devletin daha
çok imkan vermesi halinde yeniden köylerde verimliliği geliştirme adına gayret
gösterecekleri kesindir.
*önemli bir not:
*Şunu belirtmeden geçmemek lazım. Eskilerde belki fakirlik
vardı.Yoksulluk vardı.Ama insanlar,akrabalar ve komşular arasında çok aziz bir
yardımlaşma vefa ve insanlık vardı.
Çok yüksek bir ruh ve terbiye vardı.Hani Eshabı-Kiramdan
biri bir savaştan sonra savaş meydanını ziyaret ediyor.
Yakın akrabasından biri ağır yaralıdır.Su içirmek
istiyor.Akrabası yanında sahipsiz bir yaralının su dediğini duyunca, suyu önce
ona ikram etmesini istiyor. Ona götürünce o zat bir yanındakinin sesini duyup
önce ona götür diyor. Su üçüncu kişiye varınca vefat ettiği görülüyor .Geri
döndüğünce 2. nin ve 1. nin de vefat ettiğini görüyor. Su elinde kalıyor.
Ashabı kiram böyle yüce idi.
Eskiden köylülerimiz de öyle terbiyeli,yardımsever ve
birbirini düşünürdü.
*Kaynak kişi: Araştırmacı Gazeteci Yazar Mehmet Akyol