Ankara, Kızılcahamam ilçesine bağlı Ankara-Çerkeş karayolu üzerinde, sırtını "ÇEYİL" meşeliğine dayamış, sol tarafında heybetli Işık Dağı, sağ tarafında Büyük Asar dağı bulunan, suyu; kuzpınar, hambarkaya ve arduçtan gelen; asırlık "TEKNE ÇAMI" ile kökleri Orta Asyaya dayanan, ayrıldığında insanın içine bir burukluk ve ateş düşüren, o tadına doyulmaz Gövel Suyu olan bir "ANADOLU KÖYÜ'DÜR."
Köyümüzü; hiç görmeyen, bilmeyen, kimseyi tanımayan, bir köyünün olduğunun farkında olmayan, biz kimlerdeniz, kimlerle akrabayız gibi şeyleri bilmeyen köye gelsin.
Arefe günleri ve Cenazelerde muhakkak gayret gösterip köye gelmeye çalışalım.
Bayram günleri de köye gelelim, akraba, komşu, hısım kavim ziyareti ile kabristan ziyareti yapıp dönelim olur mu.? olur.



24 Haziran 2019 Pazartesi

YUKARIKİSE KÖYÜ



=== Tarihçe ===
* Köyün tarihi Türklerin Anadoluya 1071 yılından itibaren girmesiyle başlar.
* Anadolu Beyliklerinin en önemlilerinden olan Candaroğulları Beyliği sınırları içindeki Yabanâbad, bu beyliğin, başta Osmanlılar olmak üzere diğer beyliklerle irtibat noktası konumunda ve beyliğin eğitim ve kültür merkezidir.
* Köyün bulunduğu bölge Asya ve Mezopotamyaya geçişte bir geçit yeri ve tarihi İpek yolu üzerinde bulunduğu için köy Türklerin eline geçmeden evvel çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmıştır.
* Köyün bulunduğu yerde de bir kilise olduğu için kiliseköy olarak anılmış şu anda köyün mahallesi konumundaki tarihi  Seyhamamı kaplıcalarının bulunduğu yerde de bir kilise bulunduğu  muhtemelen Candaroğlu İskender Bey zamanında yıkılarak, yerine bir cami inşa edildiği ve ve köyün isminin KİSE KÖY (KİSEİ-BALA) olarak değiştirildiği ve Seyhamamı kaplıcalarına şifa ümidi ile gelen kişilere yardımcı olunması ihtiyaçlarının karşılanması için vakıf kurulduğu Osmanlı arşivlerinden anlaşılmaktadır.
* Köyün tarihine de en fazlada Ankara savaşında Timura karşı savaşan OĞUZLAR'IN, BOZOK BOYU, YILDIZHAN'LARIN *ÇITAK boyuna ait savaşçıların dağlık ve korunaklı bu bölgeyi geldikleri KARPATLARA benzetmişler ve barınak olarak kullanmışlar. Güzel iklimi ( 6 asır önce) ve * şifalı sularını (şimdiki gövel pınarı) beğendikleri, bu yerleri öncelikle yaylak olarak kullanmaları ve daha sonra bu yaylakları bazı aşiret mensuplarının kalıcı olarak kullanmaları ve yurt edinmeleri köyün tarihine bir ışık tutar.
=== Kültür ===
*Yukarıkese köyünün insanları gelenek ve görenekleri ve yaşam tarzları ile kendilerine özgü bir tarz sergilemişlerdir.
Mesela erkekle kadın arasındaki farklılık hissedilir derecededir.
Bazı yöre insanı gibi yalnız kadını çalıştırmak ve kendileri yan yatıp keyif çatmak gibi bir geleneğe sahip değillerdir.
Kadın da çalışır ama esas sorumluluk ve yükümlülük erkeğin omuzlarındadır.
Düğünleri, bayramları ve özel şenlik günleri ile de kendilerini ön plana çıkartırlar.
Mesela kına geceleri erkekler için ayrı kadınlar iç
in ayrıdır.
Erkekler sinsin oynayarak geçirirler günlerini, kadınlar ise sabahlara kadar türküler söylerler, kına yakarlar, istedikleri gibi eğlenirler.
Bu sırada delikanlılar sevgililerini bir kez yan gözle de olsa görebilmek, seyredebilmek için büyük uğraşı verirler ama kına gecesini korumakla mükellef koruyucular buna asla fırsat vermezler.
Gelinin alınacağı gün güreş meydanı kurulur, köyün gençleri ve çevre köylerden gelen davetlilerle güreş tutarlar bu müsabakalar ikindi saatlerine kadar sürer ve ondan sonra gelin alma merasimi başlar ki atlara binilir, silahlar atılır ve unutulmayacak anılara imza atılır.
*Bayramlarda ise namazdan sonra herkes birbiri ile bayramlaşır, daha sonra mahalleler arası silah atışları başlar.
Bilahare ortak hazırlanan yemekler yenir. Yemek çeşidi o kadar çoktur ki herkes daha çok yemek getirmek için adeta yarışır.
Bu arada mahalleler arası davetler başlar. Her mahalle diğer mahalleleri davet eder, yine gidiş gelişlerde silahlar konuşur. 
Giysi olarak kadınlar üç etek giyerler, başlarında tepelik olur; saçlar uzun örülür, bir daldan bir dala sarılıverilirdi.
Kızlar ise gelin olmadan önce tepelik yerine yazma ve altından saçları biraz görünecek şekilde çalınılırdı.
*Kışları köylerde yazları ise belli bir oranda yani 4-5 aylığına yaylalarda geçerdi. Yazın bitişi ile kışın başlangıç noktasında mandıralarda kalındığı da görülürdü. Ancak bu göç ailenin tamamen yaylaya veya mandıraya gitmesi anlamında değildi.
Köyden irtibat kesilmez ve mutlaka bağlantı kurulur, hatta büyükler köyde kalırlardı.
Yayla zamanları öyle estantanelerle doluydu ki, herkes yaylaya gitmek için gün sayardı. 
Çünkü davar ve sığırların çobanlara teslim edilmesinden sonra herkes kısa süre zarfında işini bitirir yayla şenlikleri başlardı. Hatta bazı zamanlarda bu eğlenceler sabahtan akşama kadar devam eder, bir de baksalar ki sığır ve davarları çoban gütmüş ve yerleşim alanlarına getirmiş olarak görülürdü.
Yaylalarda evler göçebeler gibi çadırdan değil bilfiil evlerden (çantı veya taş örme ev gibi) oluşurdu.
Herkesin sürü davarı, sığırı, oğlağı, buzağı olurdu. Çobanlarının yanında köpekler ve o köpeklerin ihtişamı herkesi imrendirirdi. Davarlar yaylımdan dönerken, daha sürü ufuktan gönür görülmez çobanlar tarafından silahlar atılır, yayladaki gençler ve karşı mahallenin gençleri buna mukabele eder ve karşılıklı atış yanlarındaki mermiler bitinceye kadar devam ederdi.
*Kise köylülerin gelir kaynağı olan keçi, tiftik (tüytük), inekler, manda (camız veya kömüş) koyun, kuzu, buzağı, malak (kömüş yavrusu) zaman içinde devletin yanlış politikaları yüzünden yasaklandı (ormanda otlatmadılar-meralara çıkarmadılar) veya nüfus kalabalıklaştıkça ve ekim alanları ve yaylaklar azaldığından köylüler köyden şehre göç etmek durumunda kaldılar.
Yine de hem şehirde, hem de köylerde yaşama istidadı gösteren Yukarıkiseköylüler eskiden olduğu gibi evlerini en muhkem şekilde yapmakta(geydana-çantı-taş örme gibi), ata miraslarına sahip çıkmaktadırlar.
Şehirlerde çalışarak, iş güç sahibi olarak emeklilik hakkına kavuşan kiseköylülerin çoğunlukla köylerine dönmeye başladıkları, devletin daha çok imkan vermesi halinde yeniden köylerde verimliliği geliştirme adına gayret gösterecekleri kesindir.
*önemli bir not:
*Şunu belirtmeden geçmemek lazım. Eskilerde belki fakirlik vardı.Yoksulluk vardı.Ama insanlar,akrabalar ve komşular arasında çok aziz bir yardımlaşma vefa ve insanlık vardı.
Çok yüksek bir ruh ve terbiye vardı.Hani Eshabı-Kiramdan biri bir savaştan sonra savaş meydanını ziyaret ediyor.
Yakın akrabasından biri ağır yaralıdır.Su içirmek istiyor.Akrabası yanında sahipsiz bir yaralının su dediğini duyunca, suyu önce ona ikram etmesini istiyor. Ona götürünce o zat bir yanındakinin sesini duyup önce ona götür diyor. Su üçüncu kişiye varınca vefat ettiği görülüyor .Geri döndüğünce 2. nin ve 1. nin de vefat ettiğini görüyor. Su elinde kalıyor. Ashabı kiram böyle yüce idi.
Eskiden köylülerimiz de öyle terbiyeli,yardımsever ve birbirini düşünürdü.
*Kaynak kişi: Araştırmacı Gazeteci Yazar Mehmet Akyol